Osmanlı Tarihi

Baltacı İdris Ağa’nın Gürzü

Silivrikapı gürz

İstanbul’un sur kapılarından biri olan Silivrikapı’nın duvarında asılı halde bulunan gürz, her gün yüzlerce insanın farkına varmadan yanından geçtiği tarihî bir mirastır. Üzerindeki Kitabeye göre bu gürz, 1600’lü yıllarda yaşamış Baltacı İdris Ağa’ya aittir…

Gürz, insanoğlunun kullandığı en eski yakın dövüş savaş araçlarından biridir. Düşmanı yaralamak ve zırhını parçalamak amacıyla kullanılırdı. Osmanlı’da “topuz” ve “bozdoğan” isimleriyle de adlandırılmıştır. Topuz kısmı, değişik ağırlıklarda demir, bakır, pirinç ve bronzdan olurdu.

Düşmanı karşılayan hat düzenindeki Osmanlı süvarileri, düşman şövalyelerini belli bir mesafeye geldikleri anda gürzlerini aniden başlarının üzerinde çevirmeye başlardı. Bunlar ortalama 5 okka (6 kg civarı) ağırlığında olurdu. Metal giysiler içindeki düşmanın kurtulma şansı hiç yoktu. Darbe alan, ölmese bile savaşamayacak duruma getirdi. Birinci saftan kurtulsa diğerinde gürzü yerdi.

Gürz ile İdman

Osmanlı döneminde idmanlarda kullanılan gürzler de vardı. Başta askerler olmak üzere, isteyen sivil ahali; cirit, okçuluk, güreş gibi kuvvet ve çeviklik gerektiren birçok sporla uğraşır ve dolayısıyla her zaman formda kalırlardı.

Yılın altı ayı Okmeydanı’nda aralıksız ok talimi yapar, idmanlarına daha sonra Unkapanı’ndaki Pehlivanlar Tekkesi’nde devam ederlerdi. Gürz, koşu, binicilik ve ağırlık kaldırma gibi sporlarla da uğraşırlardı.

Ağırlık kaldırmak, her sporun başlangıcı gibiydi. Meselâ bir genç yay çekmeye başlamadan önce, her gün bir öncekinden fazla olmak şartıyla ağırlık kaldırmaya başlar, mermer yumruklardı. Böylelikle kol adalelerini sertleştiren genç, yay çekebilir hâle gelirdi.

İdman, sporcular için son derece önemliydi ve bu yüzden “Bir adam idmanını bir gün bırakırsa, idman onu yirmi gün bırakır.” denirdi. İdmanlarda kullanılan gürzlerin ağırlığı 25-30 kg kadardı. Gürzlerin şekillerine, ağırlıklarına ve kullanımlarına göre; kesme, asma, dökme, salma, orta çekme, şeştop ve salık gibi şekilleri vardı.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 202. sayısından (Haziran 2025) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir