Tarih, unutulmuş yahut görmezden gelinmiş nice kahramanlık hikâyeleriyle doludur. Bir savaşın kaderini değiştiren öyle anlar vardır ki hakkında sayfalarca şiirler, destanlar yazılsa yine de hak ettiği konuma gelemez. Yine öyle anlar vardır ki ne bir sayfada denk gelirsiniz kendisine ne de bir şiirde. İnsanların hatıralarından silinip gider. Osmanlı askerinin Balaklava Savaşı’nda gösterdiği mukavemet de silinip gidenlerden. Hem de İngiliz propagandası uğruna…
19. yüzyıl, Osmanlı Devleti için oldukça çalkantılı geçmişti. Harpler, isyanlar ve Avrupalı devletlerin baskıları altında canhıraş bir var olma mücadelesi verilmekteydi. 1853 yılına gelindiğinde, Osmanlı’nın gündeminde yine bir savaş yer alıyordu: Kırım Harbi. Pek çok tarihçiye göre gerek lojistik gerekse harp teknikleri açısından, ilk modern savaştı. Âdeta 60 yıl sonra yaşanacak Birinci Dünya Harbi’nin bir provası olacaktı.
Savaş Arefesinde Gizli Hesaplar
Savaşın zahirde sebebi, Kudüs’teki mukaddes makamlar (makâmât-ı mübareke) meselesiydi. Bölgedeki Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlar, kendi inançlarınca mukaddes sayılan bu yerler için sürekli çekişme içerisindelerdi. 1852 yılında yaşanan bir anlaşmazlık, iki mezhebin arasındaki çekişmeyi iyice arttırdı. Katolikler Fransa’ya, Ortodokslar ise Rusya’ya müracaatta bulunmuşlardı. Osmanlı’nın iç meselesi, bir anda uluslararası hâl alıvermişti. Rusya’nın ise aradığı fırsat, ayağına kadar gelmişti. Uzun yıllardır Osmanlı topraklarında gözü olan Rusya’nın, Balkanları ve boğazları ele geçirmek ve Akdeniz’e inerek Ortadoğu’ya hâkim olma hayali, devlet politikası hâline gelmişti. Hatta bunun için İngiltere ile Devlet-i Aliyye’nin paylaşılması hususunu bile görüşmüştü.
İngiltere’nin ise bambaşka hesapları vardı. Orta Doğu ticaretini elinde bulunduran ve Mısır yoluyla Hindistan’la bağlantılarını son derece güçlü bir biçimde sürdürmekte olan İngiltere, hiçbir devletin kendisine rakip olmasını istemiyordu. Dolayısıyla Rus yayılmacılığı, İngilizlerin hiç de işine gelen bir durum değildi. Öte yandan görünürde Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü savunurken, arka planda olası Osmanlı-Rus savaşının fitilini ateşliyordu. Bu sayede bir taşla iki kuş vuracak ve iki devleti oyalayıp yıpratabilecekti. Dahası Fransa’yı da bu savaşa sürüklemeyi başarmıştı. İmparator III. Napolyon, Katoliklerin desteğini alarak Fransa tahtına çıkmıştı. Dolayısıyla Katoliklere yaranmak için mukaddes makamlar meselesine dâhil olarak, Kudüs’teki Katoliklerin koruyuculuğunu üstlenmişti. Ayrıca amcası Napolyon Bonapart’ın, Ruslar karşısındaki yenilgisinin oluşturduğu sendromu ortadan kaldırmak için kısa süreli tereddütten sonra İngilizlerle ortak hareket etmeye başladı.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 197. sayısından (Ocak 2025) okuyabilirsiniz.