Tarih ve kültürün buluştuğu ve bahar aylarının cazip duraklarından Tunus, gezilip görülmesi gereken bir yer. Cezayir ve Libya arasından, Akdeniz’e uzanan ülke, zengin tarihinin yanı sıra, renkli bir coğrafyaya da sahip. Bizim kültür ve medeniyetimiz açısından da çok mühim bir ülke olan Tunus, adeta Afrika çöllerinden Akdeniz’e açılan bir kapıdır…
Tarih ve kültürün buluştuğu ve bahar aylarının cazip duraklarından Tunus, gezilip görülmesi gereken bir yer. Cezayir ve Libya arasında, Akdeniz’in sıcak kumsalına uzanan Tunus, kültür ve medeniyetimiz açısından da çok mühim. Tunus, zengin tarihinin yanı sıra, renkli bir coğrafyaya da sahip. Güneyde Sahra’nın sapsarı kumlarından başlayan ülke, kuzeye doğru yeşillenir. Denize yaklaştıkça renkler değişir. Kilometrelerce uzanan zeytin ve hurma ağaçları, üzüm bağları, palmiyeler ve yasemin çiçeklerinin cezbedici kokusu; toprak ve bitki örtüsünün zenginliğiyle birlikte çölün yalnızlığı sahillerde unutulur. Afrika’ya ismini veren, yasemin çiçekleriyle adını bütün dünyaya duyuran Tunus, gerek Akdeniz ve Kuzey Afrika hâkimiyeti; gerekse Avrupa’nın Afrika ile olan münasebetleri bakımından çok büyük stratejik öneme sahip.
Bu toprakların İslamiyet’le tanışması, bundan 1300 yıl önce Ukbe Bin Nâfi‘ (r.a.) tarafından gerçekleştirildi. Osmanlı Ordu Kumandanı Sinan Paşa 1574’te Tunus’u İspanyol işgalinden kurtarıp Osmanlı topraklarına kattı. Tunus, bu tarihten 1881’e kadar 300 yıl Osmanlı idaresinde kaldı.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Temmuz (23. Sayı 2010) sayısından okuyabilirsiniz.