Mahalle kültürünün henüz kaybolmadığı yıllardı. Fakat bu kez kaybolan; ahşap yapılı, hasretini çektiğimiz eski cumbalı evleri ve taştan dar sokakları ile mahallenin ta kendisiydi… Hem de İstanbul’un kalbinde, Sultanahmet’te…
Tarihî Yarımada’nın, dolayısıyla İstanbul’un merkezinde bir yer… Burası Bizans’ın Hipodromu (Nea Roma)… Devrin araba yarışçılarının kıyasıya mücadelesinin tehlikeli koridoru. Burası Osmanlı’nın Atmeydanı… Kazan kaldıran Yeniçerilerin toplanma, şehzade sünnetlerinin ise düğün alanı. Burası günümüzün Sultanahmet Meydanı ve parkı… Asırlara direnen tarihî yapıların gölgesinde, buranın mazisinden bir de mahalle gelip geçti. Bilenimiz var mı?..
Günümüz Sultanahmet Meydanı’ndan maziye yapacağımız takribî 1500 yıllık tarihî bir seyahatte, kendimizi Bizans’ın Hipodrom’unda buluruz. Binlerce kişinin alkış sesleri arasında kanlı spor (!) müsabakalarına şahit olurken, isyancıların ihtilaline denk gelebiliriz. Birçok hadiseye ev sahipliği yapan alanın mazisinde yol almaya devam ettiğimizde Latinlerin Bizans İstanbul’unu harap ederken Hipodrom’u da boş geçmediklerini müşahede ederiz.
Ve yolun sonunda, İstanbul’un asırlardır beklediği bir “Fatih” çıkar karşımıza. Harabe şehri, layık olduğu ihtişama yaraşır surette imar eder ve İstanbul, dünya şehri olma payesine onun zamanında erişir. Bu genç sultan, asırlardır heybetiyle görenleri mest eden Ayasofya’nın gölgesine yaptırır sarayını. Ondan sonra gelenler de ihmal etmezler bu güzel Sarayburnu’nu. Hürrem Sultan, kendi ismiyle anılan hamamı; semte ismini verecek Sultan Ahmet, camisini; Pargalı Damat İbrahim Paşa, ikametgâhını ve daha niceleri burada inşa ettirir şimdi hayretle baktığımız muazzam eserleri.
Gel zaman git zaman burada, yeşillikler arasında, ahşap evler ve iki şaheser camiye komşu bir mahalle teşekkül eder. Asırlık evlerin yer aldığı mahallede giderek nüfus artmış, bahçelerin yerini yeni evler almış, katlar çıkılmıştır. Bugün yerinde yeller esen bu eski Müslüman mahallesi, aynı zamanda İstanbul’un nasıl değiştiğinin de nişanesidir. Günümüzde de akislerini gördüğümüz, “var olanı korumak yerine, yok etme” illetinin ve yangın afetinin bir neticesi olarak, bu mahalle de sadece eski fotoğraflarda ve kartpostallarda kalır.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 120. sayısından (Ağustos 2018) okuyabilirsiniz.