İlk kez ortaya konan arşiv vesikalarına göre Osmanlı, bugüne kadar aralarında resmî bir alâka bulunmadığı zannedilen İmam-ı Rabbanî Hazretleri ve onu temsil eden ailenin ve meşrebin vazifesini çok iyi kavramıştı…
Nakşî meşâyihi, tasavvufu “Allah’ın kitabı ve Resûlullâh’ın sünneti üzere yaşamak, Peygamber Efendimiz ve ashabının yaşadığı saâdet asrını, maddî ve manevî olarak diri tutmak” şeklinde izah ederler. Günümüzde oryantalistler ya da modernist İslamcılar tarafından tasavvufa yüklenmek istenen kaynak, şekil ve metotla ilgili suçlamaların hepsi; hakîki tasavvuf metin ve kaynaklarından uzak kalmanın ya da meseleye kasıtlı yaklaşmanın bir sonucudur.
Dünyada Müslümanların yaşadığı birçok bölgede irşad, tebliğ ve tecdit faaliyetlerinde öncü bulunan Nakşî şeyhleri, Ehl-i Sünnet çizgisinde, bid‘at ve hurafeden uzak, halk içinde Hakk’la birlikte olma düsturuna uygun, sade ve mütevazı hayatları ile her zaman takdir ve itibar gördüler. Sabır ve metanetleri, mücadeleci ve kararlı şahsiyetleriyle bulundukları coğrafyada asırlarca ilim ve hakikat ışığı oldular
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Mart (43. Sayı 2012) sayısından okuyabilirsiniz.