Osmanlı Tarihi, Yerinde Tarih

Tarihin Derinliklerinde Bir İlçe Han

Han Hüsrev Paşa Camii

Eskişehir’in Han ilçesi, tarih ve kültürle harmanlanmış zengin bir coğrafya sunuyor. Sadece Osmanlı’dan kalan yapılarıyla değil, antik medeniyetlere ait kalıntılarıyla da dikkat çeken bu ilçe, âdeta zamana meydan okuyan açık hava müzesi niteliğinde. Han’da dolaşırken her köşede tarihî dokuyu hissedebilir, zamanda yolculuğa çıkabilirsiniz…

Eskişehir’in Han ilçesi, önemli bir yol güzergâhı üzerinde olması sebebiyle, tarih boyunca stratejik önemini korumuştur. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yoğun olarak kullanılan bu ticarî ve askerî rota, pek çok medeniyetin izlerini günümüze taşır.

İstanbul-Konya-Suriye hattında yer alan Han, Bizans döneminden itibaren Anadolu’nun en işlek yollarından birinin üzerinde bulunur. Selçukluların Anadolu’yu fethetmesinden sonra bölge daha da önem kazanmıştı. Birinci Haçlı Seferi sırasında Eskişehir üzerinden güneye inen haçlı orduları sebebiyle Han, mühim bir merkez hâline gelmişti. Bizans İmparatoru I. Alexios Komnenos’un seferleri sırasında Eskişehir Ovası, bu güzergâhta çeşitli çatışmalara sahne oldu.

Önemli Uğrak Noktalarından Biri: Han

Osmanlı dönemine gelindiğinde, Han ilçesi, ticarî ve askerî açıdan daha da gelişmiş, Hüsrev Paşa Hanı inşa edilmişti. Çifteler ilçesinin batısında ve Seyitgazi’nin güneydoğusunda, Bizans döneminde “Ulukilise” veya “Kızılkilise” olarak bilinen bölgede yer alan Hüsrev Paşa Hanı, Osmanlı döneminin önemli menzil merkezlerinden olmuştu. Bugün, Çifteler’e 37 km, Seyitgazi’ye ise 85 km mesafede bulunan bu tarihî yapı, dönemin ekonomik ve lojistik faaliyetlerinde kilit rol üstlenmişti.

18. yüzyılın başlarında, Hüsrev Paşa Hanı’nın menzil listelerinde mühim bir ikmal merkezi olarak yer aldığı görülür. Bu dönemde, arpa, un, odun gibi malzemelerin taşındığı ve depolandığı lojistik merkezi hâline gelen han, hem ticaret hacminin hem de bölgedeki nüfusun artmasını sağlamıştı. Bununla beraber, güvenlik önlemlerinin artırılmasıyla bölge, ticarî ve sosyal açıdan daha da gelişti.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 202. sayısından (Haziran 2025) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir