Kültür Tarihi

Marka Şehir Londra

Londra ikon

Bir şehir nasıl marka olur? Veya bir şehir nasıl pazarlanır? Bu sorulara en isabetli cevabı, akıllarda birçok simgeyle yer edinen İngiltere’nin başkenti Londra verebilir…

Kaldırımda kırmızı telefon kulübesi, yanındaki yolda ilerleyen çift katlı kırmızı otobüs veya garip şekilli siyah taksiler; arka planda London Eye veya Big Ben saat kulesi silueti… Klasik Londra fotoğraflarında ve manzarasında görmeye alışık olduğunuz unsurlar. Londra’yı hiç görmemiş birinin bile zihninde beliren detaylar.

Nasıl ki şirketler, imajlarını güçlendirmek ve akılda daha çok kalarak satışlarını arttırmak için marka kimliği oluşturuyorsa şehirlerin de üzerine uğraştığı veya coğrafî, tarihî özellikleriyle miras kalan kimlikleri var. Teknolojinin kalbi San Francisco, uyumayan şehir New York ve Doğu ile Batı’nın köprüsü İstanbul gibi…

Dünyanın önde gelen başkentlerinden biri olan Londra, şehir pazarlaması konusunda en başarılı örneklerden biri. Avrupa şehirlerine göre daha kuzeyde yer alması, turistik olarak zor bir iklim kuşağında bulunmasına rağmen Londra, dünyanın en çok turist çeken şehirlerinin başında geliyor. Tarihi ve modern mimariyi hemen hemen her ülke turizm cazibesi olarak kullanıyor. Fakat Londra özelinde, mimarinin ötesinde bazı destekleyici detaylar daha çok vurgulanmakta.

Hem kısa turistik gezi hem de uzun süreli kalma ve gözlemleme fırsatı bulduğum İngiltere ve özelinde Londra’da; geleneğe bağlı kalarak eskiyi muhafaza, yeni ile eskiyi entegre etme çok yaygın. Burada değiştirmeyi, en son çare olarak düşünen, bir şeyin miadı dolana kadar kullanma yoluna giden bir sistem hâkim. Bu geleneksel anlayış, beraberinde sembolleşmiş detayları da getiriyor. Londra şehir markalaşmasını destekleyen unsurlardan birkaçını tarihsel arka planına da değinerek aktaralım.

Kaldırımların Sessiz Sakinleri: Kırmızı Telefon Kulübeleri ve Posta Kutuları

Bugün Londra sokaklarının vazgeçilmezi kırmızı telefon kulübesi, aslında bir kamu hizmeti aracı olarak ortaya çıktı. Fakat zaman içinde yalnızca bir iletişim noktası olmanın ötesine geçerek, Londra’nın âdeta kartpostal yüzü hâline geldi.

İlk kamusal telefon kulübesi 1920’li yılların başında betondan üretildi ve K1 olarak adlandırıldı. Fakat bu kulübenin kullanımı ve tasarımı çok beğenilmedi. Bunun üzerine 1924’te bir tasarım yarışması düzenlendi. Kazanan tasarım, devrin önde gelen mimarlarından Sir Giles Gilbert Scott’a aitti. Onun tasarımı K2 modeli, hem dayanıklı hem de zarifti. Zamanla ufak değişiklikler ile telefon kulübesinin farklı versiyonları çıktı. 1935 yılında, Kral V. George’un tahta çıkışının 25. yılı anısına K6 (Jubilee Model) tasarlandı ve bu tasarım hâlâ kullanılıyor. Zamanla teknolojinin ilerlemesi, ev telefonu ve mobil cihazların yaygınlaşmasıyla telefon kulübelerinin işlevi azaldı. Günümüzde kulübelerin çoğu, şehir manzarasını süsleyen dekorlara, mini kütüphane ve dükkânlara dönüşmüş durumda.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 205. sayısından (Eylül 2025) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir