Osmanlı Arşivi’nin en önemli simalarından birisidir Prof. Dr. Atilla Çetin… Tarih ve arşivlerimiz üzerine 50 yıllık bir mazisi ve birikimi penceresinden tarihçilik mesleğinin geçmişten günümüze gelen seyrini konuştuk…
Kendiniz ve yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
1961 yılından beri tarihçilik mesleği içindeyim. 1962 yılından itibaren de çok zengin bir umman olan Osmanlı Arşivi’ni tanıdım ve orada da fiilen çalıştım. Kısaca 50 yıldır tarihçilik mesleği ve onunla ilişkili arşivcilik ile irtibatım var. Devlet Arşivi’nde arşivistlikten genel müdürlüğe kadar yükseldim. Fransa’da modern arşivcilik okuduğum gibi, arşivcilik alanında bazıları Türkçede “ilkler” olan yayınlara imza attım. (Arşiv Belgelerinin Restorasyonu, Arşiv Terimleri ve Deyimler, II. Meşrutiyet Döneminde Arşivlerimize Ait Belgeler, Başbakanlık Arşivi Klavuzu isimli çalışmalar, Atilla Bey’in eserleridir.) Zannederim bu bilgi birikimim ve iş tecrübem ile uzman bir kişi olarak, bazı tespitleri yapmaya ve bazı gerçekleri söylemeye hakkım var. Bunları söylemek benim görev ve sorumluluğum.
Tarihçilik hakkında ne düşünüyorsunuz? Son zamanlarda tarih ilmi belki de hiç olmadığı kadar değer kazandı
Tarih, devlet ve millet hayatı için çok önemli bir ilim.
Geçmişi hatırlamadan yaşayamayız. Günümüzde özellikle kültür alt yapısı zayıf birçok kişi kendisini “tarihçi” zannediyor. Eline kalemi alan birkaç eser yazan çabucak tarihçi oluveriyor. “Kent tarihi araştırmacısı”, “Araştırmacı-yazar”, “Uzman tarihçi” vb… Öyle sanıyoruz ki tarihçi araştırmacı olmak çok kolay. Emeği, göz nurunu, bilgi birikimini, tecrübeyi hiç göz önüne alan yok. Bu unvanları hemen adınızın önüne yazıverince “tarihçi” mi oluverdiniz. Yok beyim, bu iş o kadar basit değil. Ben 50 yılı devirdim.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Nisan (44. Sayı 2012) sayısından okuyabilirsiniz.