Gez dünyayı, gör Konya’yı demişler. Bakalım kısacık Konya turumuzda bizleri neler bekliyor?..
Bir vesileyle yolumuzun düştüğü Konya’da, bizi Hakan Bey misafir edecekti. Navigasyon cihazının rehberliğinde hedefe doğru ilerlerken, sağımızda solumuzda gözümüze çarpan sokak isimleri, cadde levhaları hep tanıdıktı. Neredeyse 30 yıl önce lise yıllarında öğrenci iken ikamet ettiğimiz, haberleşme imkânlarının bu kadar kolay olmadığı o günlerde eşe dosta tarif ede ede aklımda yer etmiş adresi mırıldandım gayriihtiyarî: Kerim Dede Çeşme Mahallesi, Mengene Caddesi…
Fazla vaktim olmasa da en azından hızlı bir tur yapmak niyetiyle ertesi sabah, mihmandarımızın hanesinden çıkıp Konya’nın o meşhur kuru ayazına bıraktım kendimi. Yine bu kış mevsiminde; sabahın oldukça erken vaktinde, toprak damlı tek katlı evlerin çevrelediği, havası tezek kokan sisli sokaklardan geçerek okula gittiğimi hatırladım. Otuz koca yıl çok şeyi değiştirmiş tabi; artık etrafta tek katlı ev yok gibi, olanların çoğu da yerlerine apartmanlar dikilmek üzere boşaltılmış. Havada tezek kokusu da yok hâliyle ama ayaz aynı ayaz.
“Bu kimmiş ki böyle kâh gidiyor kâh duruyor bazen de arkasına bakıyor…” şeklindeki muhtemel düşüncelere sebebiyet verecek şekilde ilerliyorum sokaklarda. Görenler belki de “Birinden mi kaçıyor yoksa?” diyor; ben ise gençliğimi arıyorum yıkıntı hâline gelmiş kerpiç duvarlarda.
Mengene Caddesi’nde ilerlerken fark ettim ki etraftaki tek tanıdık bina, Topraklık Kur’ân Kursu. Büyüklü küçüklü onlarca çocuğun ellerinde Elif Bâ cüzleriyle arının oğul verdiği gibi şu binaya koşturmalarına çok şahit olmuştum. O şen şakrak çocukların cıvıltılarını duyar gibiyim hâlâ. Eminim bugün de öyledir. Zira değil otuz yıl, ta 1957’den beri burada tedrisatın devam ettiği konuşulurdu büyükler arasında.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 189. sayısı (Mayıs 2024) okuyabilirsiniz.