Osmanlılar, on dördüncü asırdan itibaren Rumeli topraklarında yaklaşık 550 sene hüküm sürdüler. Başta İslâm’ı ve kültürel zenginliklerini Balkanlara taşıyarak, oralarda silinmez izler bıraktılar. Balkan topraklarında büyük bir devlete dönüşen Osmanlı, asırlar sonra vatan topraklarını kaybetse de geride medeniyetimize şahitlik eden sayısız eser bıraktı. Birçoğu hunharca yok edilse de uçsuz bucaksız Rumeli topraklarının herhangi bir yerinde kendinizi yalnız hissettiğiniz bir anda karşınıza ecdad yadigârı bir eser çıkabiliyor…
Rumeli’nin kilidi, Tuna’nın incisi, Rumeli kalelerinin kürsüsü sıfatlarıyla bilinen Vidin Kalesi, Osmanlı’nın Tuna boyundaki en önemli kalelerinden birisidir. Vidin, Bulgaristan’ın kuzeybatı kısmında, Tuna nehrinin güney kıyısında, Romanya’nın Kalafat şehri karşısında yer alıyor. Osmanlı kaynakları, Vidin’in Firuz Bey tarafından fethedildiğini yazsa da Evliya Çelebi, Vidin Kalesi’nin H. 792 (M. 1390) yılında Gazi Evrenos Bey tarafından fethedildiğini söyler. Geçmişte birçok kavmin hâkimiyetinde kalan şehir, Osmanlı idarî taksimatı içerisinde sancak, kaza ve nâhiye merkezi oldu.
Vidin, aynı zamanda serhat şehriydi. Osmanlı’nın batı ve kuzeybatı istikametinde Sırbistan, Eflak ve Macaristan’a karşı yapacağı akınlar için stratejik bir üstü. Vidin, diğer Balkan şehirleri gibi Osmanlı idaresine girdikten sonra Türk-İslâm şehri hüviyetine büründü. Fethinden itibaren şehirde, Müslüman aileler iskân edildi. 1663 yılında Vidin’i ziyaret eden Evliya Çelebi, şehirde toplam yirmi dört mahallenin bulunduğunu söyler. Bu mahallelerden dördü gayrimüslim ve biri Yahudi mahallesi, geri kalan on dokuzu ise Müslüman mahallesidir.
15. yüzyıldan itibaren Vidin sancağında köylü nüfus daha çok gayrimüslimlerden oluşurken şehirli nüfusun büyük bir kısmı Müslümandı. Şehirlerdeki bu Müslüman nüfusun üstünlüğü, Osmanlı devri boyunca varlığını sürdürdü.
Beş asra yakın Osmanlı hâkimiyetinde kalan Vidin topraklarında, pek çok savaş cereyan etti. 1683 İkinci Viyana bozgunu ile başlayan süreçte şehir, ağır saldırılara maruz kaldı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı arasında iki kez el değiştiren Vidin, 1739 Belgrad Antlaşması ile tekrar Osmanlı idaresine geçti. 93 Harbi’ne kadar Türklerin hâkimiyetinde kaldı. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin peşinden imzalanan Ayastefanos Muahedesi şartları gereğince Bulgar Prensliği’ne bırakıldı.
Evliya Çelebi’ye Göre Vidin Kalesi
Vidin Sancağı’nın uç bölgesi olması sebebiyle, dizdarı ve muhafızlarıyla (mustahfızân, hisâreri, merdân-ı kala) bölgedeki kalelere çok önem verilirdi. Vidin Sancağı’ndaki en kalabalık mustahfızân grubu, Vidin Kalesi’nde bulunmaktaydı. Evliya Çelebi, Vidin Kalesi’ni yontulmuş taştan yapılmış, Tuna’nın kenarında küçük bir kale olarak tarif ediyor. Bu kalenin 9 adet kulesi ve Tuna yönünde üç kat duvarı olduğunu, ancak hendeğinin bulunmadığını söylüyor. Tuna yönünde, surlar üzerinde çok sayıda top bulunurken şehir tarafına bakan kısmında şehrin iki kat suru vardır. Kalenin kuzey kısmında Tuna’ya bakan tarafında küçük bir demir kapı bulunur. sayı 131Üç sayı 131kat surda ise üç kalın demir kapı daha vardır. Şehre bakan kısmında ise sadece tek bir kapının var olduğunu Evliya Çelebi’nin yazdıklarından öğreniyoruz.
Tarihimize Işık Tutan Kitabeler
Bugün oldukça fakir ve ulaşılmaz bir bölge içinde kalan Vidin Kalesi’nde, Türklere ait izler, Bulgarlar tarafından tedrici bir şekilde teker teker yok ediliyor. Fakat hâlâ kaledeki bazı kitabeler, oradaki geçmişimize şahitlik ediyor. Günümüze kadar yok edilmeden ulaşabilen bu kitabeler, âdeta beş asırlık Osmanlı hâkimiyetini haykırıyor.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 132. sayısından (Ağustos 2019) okuyabilirsiniz.