Devrinin yeniliklerini yakından takip eden Osmanlı, demiryolu taşımacılığına da büyük önem veriyordu. 1908’de hizmete giren Hicaz Demiryolu sayesinde, hac vazifesini ifa etmek isteyenler için büyük kolaylıklar sağlanmıştı. Ancak Hicaz Demiryolu sadece hac ibadeti için kullanılmıyordu. Arşiv vesikalarından hareketle, Osmanlı’da Receb-i Şerif’i ve Miraç Kandili’ni ihya etmek isteyenler için, Mukaddes Beldelere indirimli tren seyahati imkânı da sunulmuştu…
İnsanoğlu, hayatını kolaylaştıran şeyleri sever. Yeni bir şey çıkınca, adapte olmakta da hiç gecikmez. Ancak tarih kitaplarından mütalaa edersek, bu değişim ve dönüşümlerin günümüzdeki kadar hızlı olmadığı, asırlar sürdüğü görülür. Bir bina misali yeni bir bilgi, yeni bir tecrübe, bir öncekini tahkim ettiği gibi bir sonrakine de basamak olmuştur. 19. asırdan itibaren bu değişim ve dönüşüm her alanda hızlanmış, 20. asırda ivme kazanmıştır. Günümüzde ise hızına yetişmek ne mümkün. Kullandığımız bir teknolojiyi daha öğrenmeden yenisi çıkıyor ve elimizdeki hemen eskiyiveriyor.
Hicaz Demiryolu İstanbul’u Mukaddes Beldelere Bağladı
İşte, hayatı kolaylaştıran bu yeniliklerden birisi de demiryoluydu. Demir raylar üzerinde binlerce insan, yük ve eşya, kısa sürede taşınabiliyordu bu sayede. Osmanlı Devleti de bu teknolojiye bigâne kalmamış, kısa sürede kendi coğrafyasında yaygınlaşması için her türlü imkânı sağlamıştı. Mevzumuza konu olan Hicaz Demiryolu da bunlardan birisidir. Müslüman sermayesiyle, devletin öncülüğünde ve tüm Müslümanların iştirak ve kabulleriyle ortaya çıkmış yegâne vakıf eseriydi. Devletin askerî, siyasî etkinliğini arttırmak ve takviye etmekle birlikte, mukaddes mekânlara yapılan hac ve umre yolculuklarını da kolaylaştıracaktı.
İslâm dünyasına ve halka proje anlatılırken asıl vurgulanan kısmı da bu dini boyutu oldu. İnsanlar da buna kayıtsız kalmadı. 1 Eylül 1900 tarihinde Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın tahta çıkışının 25. yıl dönümünde, Şam’dan başlayan inşaat, o dönemin şartlarında kısa sayılabilecek bir sürede tamamlanıp 1 Eylül 1908 tarihinde tamamen hizmete alınmıştı. Akdeniz sahilindeki Hayfa şehrinden Şam’a her gün, Şam-Medine-i Münevvere arasında ise haftada üç gün olacak şekilde sefere başlamıştı. Hat çalıştığı süre boyunca yüz binlerce yolcu ile binlerce ton yük ve eşya taşınmıştı. Aynı zamanda Hayfa üzerinden deniz yoluyla birleşen hat bu sayede çok uzun, meşakkatli ve masraflı hac yolculuğunu, daha uygun ve konforlu hâle getirmişti.
Receb-i Şerif’i İhya Etmek İsteyenlere Kolaylık Sağlandı
Ulaşımı ve mübarek beldelere seyahati kolaylaştıran gelişmeler, özel seferleri de beraberinde getirmişti. Belgelerden takip edebildiğimiz kadarıyla, hat hizmete açıldıktan birkaç sene sonra Mısır, Beyrut, Halep ve Şam gibi nispeten daha yakın güzergâhlardan, Medine-i Münevvere’ye özel seferler yapılmaktaydı. Ancak bu kez, Hicrî 6 Cemaziyelâhir 1332, Rumî 19 Nisan 1330, Miladî 2 Mayıs 1914 tarihli cetvelden anlaşıldığı üzere, İstanbul’dan Medine-i Münevvere’ye özel bir sefer konulmuştu. Bu seferin hususiyeti ise şuydu: Receb-i Şerif’in 12. gecesi, Hazret-i Hamza Türbesi’nde yapılacak merasime iştirak hem de 27. gecesi yani Miraç Kandili Ravza-i Mutahhara’da ihya edilebilecekti.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 193. sayısı (Eylül 2024) okuyabilirsiniz.