Şeyh Edebâlî Hazretlerinin kızı, Osman Gazi’nin eşi, Orhan Gazi ve Alâeddin Bey’in annesi Mâl Hatun için, Osmanlı Devleti’nin aile temeli onunla kurulmuş diyebiliriz…


Şeyh Edebâlî Hazretlerinin kızı, Osman Gazi’nin eşi, Orhan Gazi ve Alâeddin Bey’in annesi Mâl Hatun için, Osmanlı Devleti’nin aile temeli onunla kurulmuş diyebiliriz…

Ermeni asıllı Rus ressam olarak bilinen Ayvazovski, 19. yüzyılda İstanbul’a gelmiş ve üç padişah devrinde saray için resimler yapmıştı. Ermeni isyanlarının patlak vermeye başlamasıyla Osmanlı ve Osmanlı sultanları aleyhine propagandalara başlayan ermeni ressam, Babıali gündeminde yer etmişti…

Osmanlı saray hayatı tamamen dış dünyaya kapalı idi ve buradaki hayat hakkında en küçük bir bilgi dışarıya çıkmazdı. Sonradan anlatılan ve ekserisi hayal ürünü olan harem hikâyeleri tamamen uydurma ve bilhassa batılıların geniş muhayyilelerinin eseridir…

Acem ülkesinde isfahan bölgesinde bir pınar vardır, sığırcık pınarı derler. ne zaman ki bir memlekette çekirgelik olsa, memleketleri o âfetten allahü teâlâ saklaya, o pınarın suyundan ne kadar gerekse ve ne kadar isterlerse alıp yere koymadan o memlekete iletirler. suyu götürdükleri yere koyarlar. o suya birkaç sığırcık gelir.

Tarihçiden, etnografyacıya, edebiyatçıdan halkbilimciye ilim adamlarını bir araya getirsek ve onların senelerce çalışmalarını isteyerek, bir Kırkpınar efsanesi sipariş etseydik, tarihî ve coğrafi gerçeklerle bu kadar mutabık, Türk milli vicdanına bu kadar yakışan bir kırkpınar efsanesi düşünemezler, üretemezlerdi!

Fransız mühendis Henri Gavand’ın girişimleri neticesinde 1875 tarihinde hizmete giren bizim ilk, dünyanın ise ikinci metrosu Tünel’den bahseden birçok eserde, Şeyhülislam’ın bu tür bir yer altı arabasına insanların binmesini yasakladığından, bu yüzden de uzun süre tünel’de hayvanların taşındığı iddialarından söz edilmektedir. hâlbuki tünel açıldığı ilk günden itibaren rağbet görmüştü…

Medeniyet namına dünyaperest olsa da Avrupa’nın görünürde elde ettiği başarının arkasında hemen daima “kitap” var. Fakat memleketimizde ne hakikate hakkıyla saygı duyuyoruz, ne kitaba; dolayısıyla ne de kütüphaneye!

İslam’a hizmet davasının önde gelen isimlerinden Ahmet Davutoğlu, komünist toplama kamplarından Türkiye’ye uzanan çileli, ama bir o kadar da kıymetli bir hayatın numune simalarından birisi…

Büyük Selçuklu devrİnde Sultanlar, vezİrler, çeşİtlİ devlet adamları ve halk tarafından; Saray, camİ, hankâh, medreSe ve Sayıları on Bİnlerİ Bulan kİtap kolekSİyonlarına Sahİp kütüphaneler kurulmuştu…

Çanakkale Muharebeleri’nin 99. sene-i devriyesi münasebetiyle, ülkemiz ve milletimiz adına önemli bir dönüm noktası olan bu milli zaferimiz için yapılan çalışmalara farklı bir pencereden de bakmak gerekiyor. Özellikle, bölgeye “el atan” kurumların ne derece şuurlu olduğu ve çalışmaların ne kadar kontrol altında yapıldığı merak konusu…