Kapak, Manşet, Osmanlı Tarihi

İkinci Abdülhamid Han Devri Osmanlı Donanması

Hamidiye Zırhlısı

Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın şahsiyeti, icraatları ve 33 yıllık saltanatı döneminde yaşanan gelişmeler ve meydana gelen hadiseler, günümüzde hâlen gündem olmayı sürdürmekte ve kamuoyunu meşgul etmektedir. Bu devirle ilgili en çok gündeme gelen konuların başında, Osmanlı donanmasının ve denizciliğimizin durumu gelir. Bu hususta lehte ve aleyhte çok şeyler yazılıp çizilmiş olmakla birlikte, aleyhte söylenenlerin lehte söylenenlerden fazla olduğu bir vakıadır. Olumsuz olarak bilhassa donanmanın padişah tarafından Haliç’e çektirilerek çürümeye terk edildiği, tahttan indirilmesinde rol oynayacağından korktuğu için padişahın donanmayı ihmal ettiği gibi mesnetsiz iddialarda bulunulmuştur. Yazımızda bu iddialardan hareketle Abdülhamid Han devrinde Osmanlı donanmasının durumunu ve denizcilik sahasında yaşanan gelişmeleri gözden geçirecek, devrin kaynakları ve arşiv vesikaları ışığında konunun hakikatini günyüzüne çıkarmaya çalışacağız…

Sultanın Donanma ve Denizcilik Hakkındaki Düşünceleri

Sultan Abdülhamid Han’ın donanma ve denizcilik konularına verdiği ehemmiyete dair, tahta çıktığı ilk günlerde yaptığı Tersane ziyareti sırasındaki konuşması dikkate şayandır. 18 Eylül 1876 Pazartesi günü deniz yoluyla Tersane’ye gelen padişah, Mecidiye vapurunun denize indirilişini seyrettikten sonra Divanhane’yi teşrif etmiş ve üst rütbeli Bahriye subaylarından 35 kişinin hazır bulunduğu akşam yemeğine katılmıştı. Yemekten sonra padişah, denizciliğin ehemmiyetine dair şöyle bir konuşma yapmıştı:

“Kaptan paşa, paşalar, beyler…

Bir deniz memleketi olduğumuz için donanmamızın muntazam bulundurulmasına ihtiyacımız zarurîdir. Mevkiimizin ehemmiyeti ve sahillerimizin genişliği, bu ihtiyacı çoğaltmaktadır. Bu sebeple devletimizin başlıca kuvvetleri arasında yer alan bahriye gücümüzü geliştirmeye çalışmalıyız. Çünkü deniz kuvvetini artırmanın bir nihai noktası olmayıp zamanın gereğine ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak değişikliklere uğramaktadır. İşbu değişiklikleri dikkate alarak bunlardan bütünüyle faydalanmayı hedef olarak belirleyelim. Deniz kuvvetlerimizin subaylarının yetiştiği yer olan Bahriye Mektebi’nin eğitim-öğretimini geliştirip düzenli hâle getirelim. Devletimizin malî harcamalarının önemli bir kısmı, şimdiye kadar donanmamızın tanzimi için harcanmıştır. Harcanan bu meblağların semeresiz kalmaması için gemilerin iyi kullanılıp hazır hâlde bulundurulması, pek itina edilmesi gereken konulardandır. Deniz kuvvetlerimizin bütün fertleri, şu tavsiyeyi uyguladıkça vatana en güzel hizmeti yapmış olurlar. Şimdiye kadar gösterilmiş olan gayretlerden dolayı etmiş olduğum takdir ve teşekkürün sebeplerini artırmış olurlar.”

Ne var ki sultanın bu konuşmasının üzerinden daha bir yıl geçmeden, Midhat Paşa ve avenesinin yanlış siyasetleri neticesinde başlayan 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi, Devlet-i Aliyye’nin mağlubiyetiyle neticelenmiş; Yeşilköy’e (Ayastefanos) kadar gelen Ruslarla çok ağır şartlarda bir antlaşma imzalanmıştır. Ayrıca Ruslara ödenecek bir de savaş tazminatı meselesi vardır. Üstelik Ruslar, savaş tazminatı olarak Osmanlı donanmasında bulunan altı büyük zırhlının, kendilerine verilmesini istemişlerdir.

Bu husus sultana bildirildiğinde, “Başvekil Paşa’ya ve Safvet Paşa’ya ve diğer vekillere yeminle beyan ederim ki donanma-yı hümâyûnun elden çıkarılmasına kat’iyyen rey ve rızam yoktur. Her türlü fedakârlığı eder, fakat donanma maddesini esasen reddederim. Ve mûcip sebeplerini dahi beyâna muktedirim. İcâbında donanmayı kaybetmemek için canımı fedaya hazırım.” diyerek Rusların bu isteklerini şiddetle reddetmiştir. Bu sözleri, sultanın kararlılığını ve  donanmaya verdiği ehemmiyeti göstermektedir.

Sultan Abdülhamid Han, 1895 yılında eski Maarif Nazırı Münif Paşa’ya cevap olarak dikte ettirdiği bir muhtırada da donanmanın Ruslara teslim edilmesi meselesini mevzubahis ederek şu ifadeleri kullanmaktadır:

“Ruslar, Ayastefanos’ta belli bir kuvvete sahipken devlete birçok tekliflere kalkışmışlar ve başkanlığımız altında yapılan toplantıda vekiller, vezirler ve idareciler “Evlad ü iyalimizi alıp adalara gidelim.” demişlerdi. Donanmanın terkini ve Rusya askerinin şehri istilasını teklif ettiklerinde, Cenâb-ı Hakk’tan başka kimsenin yardımına mazhar olmaksızın her türlü fedakârlığı göze alarak Allah’ın izniyle ve Hazret-i Peygamber’in (s.a.v.) ruhâniyyetinin yardımıyla devleti, büyük bir tehlikeden kurtarmaya muvaffak olduğumuzu hiçbir vicdan ve insaf sahibi inkâr edemez. Garazkâr olanlara: “Hasbünallâhü ve ni’me’l-vekîl”den başka bir söz söylenilmez. Bu gibilerin “kısâs-ı İlâhî”ye duçar olduklarını görerek teselli buluyoruz.”

Donanma ve denizcilik konularında böyle düşünen, bu kadar hassas olan ve donanmayı kaybetmektense canını feda etmeyi bile göze alan bir padişahın, donanmayı Haliç’e çektirerek çürüttüğü, bahriye işlerini ihmal edip aksattığı, donanma ve tersane için hiçbir yenilik yapılmasına müsaade etmediği nasıl iddia edilebilir. Bu haksız ve dayanıksız iddia insafsızlık değil midir? Bu tür iddiaların asılsız olduğunu, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde ve Deniz Müzesi Arşivi’nde bulunan binlerce vesika şahitlik etmektedir.

Kapak dosyasının tamamını Yedikıta Dergisi 174. sayısından (Şubat 2023) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir