“İnsan, ihsanın kuludur.” derler. El-hak doğrudur. İnsan iyilik gördüğü yere meyleder, sevgi gösterir ve hatta itaat eder. Bazen o dereceye vardırır ki, ihsan gördüğü yere hata kondurmaz. Ama çoğu kere ihsanı kesildi mi birden huy değiştirir. Eski hamisini tanımaz, yeni liman aramaya başlar…
Bir bilgeye sormuşlar: “Size en zor gelen nedir?” diye. O da cevap vermiş: “uğrunda herkesi feda edip bir kişiyi dost edinmektir.” Peki demişler: “En ağır, en kötü şey nedir?” “Her şeyini onun için seferber ettiğin kişinin sana yüz çevirip onun için yaptıklarını inkar etmesidir.”
Bu duruma en çok da zirveye ulaşanlar maruz kalır. Her şeyin bir zirvesi vardır. Para, pul, başarı, şöhret, siyaset, müdür, müsteşar, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı veya geçmişte nazır, vezir, sadrazam, sultan…
Zirvedekilerin her biri çeşitli sâikler ile etrafına insan toplar, onlara ihsanda bulunur. Onların kimi musahibi olur, kimi hizmetinde bulunur, kimi de bütün devlet umurunu teslim ettiği vekili. Bir anlamda besler, büyütür, makam, şöhret dağıtır onlara ama bir de hava değişmeye görsün, boşalır birden etrafları. Bunun en belirgin örneğini yaşadı cihan padişahları. Tarih örnekleri ile doludur. Ama devrinin güçlü liderlerinden Bismark’a göre (kendisinden sonra) dünyadaki en büyük siyasî deha Sultan 2. Abdülhamid bile kurtulamadı bu et ve kemikten oluşan tuzaktan.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 105. sayısından (Mayıs 2017) okuyabilirsiniz.