İslam Tarihi, Kapak, Manşet

Romalılarla İlk Mücadele Mûte

Mute Savaşı

Orduya katılanlarla, tayin edilen kumadanlarla, savaş için kat edilen mesafeyle, karşılaşılan düşmanın büyüklüğüyle, dönüş yoluyla ve hatta döndükten sonrasıyla Mûte, hakikaten tam bir mücadele idi; hem düşmana hem de insanın en büyük düşmanı olan nefse karşı…

Miladî 600’lü yıllarda iki devlet söz sahibi idi dünyada: Ateşperest Sâsânîler ve Hıristiyan Doğu Roma. Bu ikisi, yıllardır Irak, Suriye, Filistin, Ürdün, Mısır ve Anadolu toprakları üzerinde, yekdiğerine galip gelmek için kıyasıya savaşmaktaydı.

610’da Doğu Roma imparatoru olan Herakliyus’un tahtı, aslında bir enkaz üzerine kurulmuştu. İç karışıklıklarla boğuşan ve ekonomisi sarsılmış Bizans, gücünün zirvelerinde olan Sâsânîler karşısında peş peşe aldığı mağlubiyetler sebebiyle iyice zayıflamıştı.

Sâsânî orduları 613’te Şam’ı, bir sene sonra da Kudüs ve Mısır’ı zapt etti. Kudüs’ün Sâsânî eline geçmesinde Yahudilerin rolü büyüktü. İranlılara katılan 20 binden fazla Yahudi, 60 bin civarında Hıristiyan’ı kılıçtan geçirmişti. Sâsânî kralı II. Hüsrev, Kudüs’te Hıristiyanların önem atfettiği her yeri tarumar etmiş, Hıristiyanlarca kutsal addedilen büyük haçı da yanında götürmüştü. Diğer taraftan bütün Anadolu da Sâsânîlerin istilasına uğramıştı. Üstelik Sâsânîler, girdikleri her yerde ateşgedeler hazırlayıp ateşperestliği yayıyorlardı.

Sâsânîlerin, Romalılar karşısında kazandıkları zaferler sadece kendilerini sevindirmedi; Mekkeli müşrikler arasında da bayram havası estirdi. Müşriklerin bu sevinçlerini anlamak için birkaç yıl geriye gitmek gerekiyor.

Gulibeti’r-Rûm…

Hepimizin malumu olduğu üzere 610 tarihi, İslâmiyet’i ilân etmek üzere Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretleri’ne peygamberliğin verildiği senedir. Müteakip üç yıl boyunca Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, insanları gizli olarak İslâm’a davet etmiş, 613’ten itibaren de aşikâr davete başlamıştı.

Bu yıllar, Müslümanların henüz güçlü olmayıp müşriklerin eza ve cefalarının had safhada olduğu zamanlardı. İşte böyle bir ortamda ehl-i kitap olan Romalıların müşrik Sâsânîlere yenilmesi, müşriklerin oldukça hoşuna gitmiş, “Kardeşlerimizin Romalıları yendiği gibi biz de sizi yaşatmayacağız!” mahiyetindeki sözleri ise Müslümanları derinden yaralamıştı. O günlerde vahyolunan şu âyet-i kerîmeler, Ashab-ı Güzin’in gönlüne su serpti:

“Elif-Lâm-Mîm. Gulibeti’r-Rûm. Fî edne’l-arzı vehüm min ba‘di galebihim seyağlibûn, fî biz‘ı sinîn…”

Meali şöyledir: “Elif-Lâm-Mîm. Rum mağlub oldu. Arzın yakınında, mamafih onlar bu mağlubiyetlerinin arkasından birkaç sene içinde muhakkak galebe edecekler…”

Elmalılı Tefsiri’nde, âyet-i kerîmelerin iniş sebebi şöyle izah edilir:

“Romalıların bu mağlubiyeti haberi Mekke’ye vasıl olduğu zaman, müşrikler ferahlanmış ve Müslümanlara karşı şematet yapmışlardı: ‘Siz ve Nasara, ehl-i kitabsınız, biz ve Faris [Sâsânîler] ümmiyiz, bizim ihvanımız sizin ihvanınızı tepelediler, biz de sizi tepeleriz.’ demişlerdi. Bunun üzerine bir mucize-i Muhammediye olmak üzere bu âyet nazil oldu…”

Romalıların her türlü anlaşma şartlarını kabule hazır olmaları ve hatta imparatorun Kartaca’ya çekilmeyi düşünmesi dahi, içinde bulundukları acziyeti ve durumun vehametini gösterirken, birkaç sene içinde galip geleceklerini, Allahü Teâlâ’dan gayrısı haber veremezdi muhakkak. Üstelik âyet-kerîmelerin devamında ifade buyurulduğu üzere, “Rumların İranlılara galip geleceği gün, müminler ferahlanacaklar”dı. “Yani ötede Rumlar, İranîlere galib gelirken aynı zamanda beriden Müslümanlar da Allah’ın nusretiyle müşriklere karşı muzaffer olacaklar ve yalnız Rumların galebesiyle değil, Allah’ın bilhassa kendilerini muzaffer kılan nusretiyle sevinecekler”di. Müminlere vaat olunan bu yardım ve ferahın, Bedir muzafferiyeti olduğu zikredilir.

Ferahlık Müjdesi

İmparator Herakliyus, Sâsânîlere karşı girişeceği askerî harekât için yıllardır yaptığı hazırlıklardan sonra, 622 Nisan’ında Konstantıniyye’den ayrıldı. 395 tarihinden beri bir Roma imparatoru, ilk defa ordusunun başında sefere çıkıyordu ve Herakliyus, bunun meyvelerini toplayacaktı.

Sâsânîlere karşı peş peşe zaferler kazanıp 623’te II. Hüsrev’in taht şehri Ganzak’ı ve ardından Tebriz’i ele geçirdi. 624 yılında ise Roma ordusu, Sâsânîlere büyük bir darbe daha indirdi ve ilerleyen yıllarda da bölgedeki askerî faaliyetlerini sürdürdü.

Tam da bu tarihlerde, Hicret-i Nebevî vuku bulmuş (622), Medine-i Münevvere’de bir İslâm devleti kurulmuş, Müslümanlar güç kazanmaya başlamıştı. İki sene sonra ise İlahî yardım ile Müslümanların ferahlanıp müşriklerin zelil, hakir ve mağlup düştüğü Bedir Gazvesi gerçekleşti (624). Böylece bir mucize-i Kur’âniye tahakkuk etmiş oluyordu.

Tekrar bu müjdenin verildiği Rum Suresi’ne dönecek olursak; mezkûr âyet-i kerîmede Rumların mağlup olduğu yer için “fî edne’l-arz” tabiri kullanılmıştır ki İbn-i Abbas Hazretleri’nden gelen rivayette burası, Ürdün ve Filistin topraklarıdır. (Burada şu bilgiyi vermekte de fayda var; o tarihlerde Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün bölgesinin tamamının ismi, “Bilâdüşşam”dı.)

Ürdün’deki bir başka mahal ise çok değil; Rumların Sâsânîlere, Müslümanların da Bedir’de müşriklere galip gelmelerinden beş yıl sonra, bu sefer Müslümanlar ile Romalıların harp sahası olacaktı.

Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 188. sayısından (Nisan 2024) okuyabilirsiniz.

Önceki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir