Âlim, müderris, kadı ve belediye başkanı… bütün bu sıfatları uhdesinde toplayan molla Hızır Bey’in macerası, Anadolu’nun küçük bir beldesinde başlamıştı. İlminin genişliği, azmi ve çalışkanlığı, onu cihan tahtında kadılık makamına kadar yükseltecekti…
Fatih Sultan Mehmed Han devrinin önde gelen âlimlerinden Molla Hızır Bey, Eskişehir’e bağlı Sivrihisar’da dünyaya geldi. Babası, şehrin kadısı olan Celâleddin Efendi’dir. Annesinin, Nasreddin Hoca’nın neslinden geldiği rivayet edilir.
İlim ehli bir aileye mensup olan Hızır Bey, ilk tahsilini babasının yanında yaptı. Daha sonra Bursa’ya giderek “Sâhib-i fazl u irfân” olarak nitelendirilen Molla Yegân’a talebe oldu. Hocasının nezaretinde, aklî ve naklî sahada, bilinen bütün ilimleri tahsil etti. Devrin kaynakları onun hakkında, “Molla Fenârî’den sonra ilimlerin az bilinen hususlarına (ulûm-i garîbe), onun kadar vâkıf olan olmamıştır.” diyecektir. Uzun yıllar süren tahsilini tamamladıktan sonra, icazetini alan Hızır Bey, memleketine kadı olarak geri döndü (1433-34).
Padişah Huzurunda Genç Bir Müderris
Hızır Bey’in, Sultan İkinci Mehmed Han’la tanıştırılması, hayatının dönüm noktası olur. Edirne’nin payitaht olduğu, İkinci Mehmed Han’ın birinci saltanatının ilk yıllarıydı. Osmanlı’da gelenek olduğu üzere, zaman zaman âlimler, sultanın huzurunda toplanmakta, ilmî münazaralar yapmaktaydılar. Bu ilim meclislerine, uzaktan yakından, ilmine güvenen herkes katılabilirdi.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 165. sayısından (Mayıs 2022) okuyabilirsiniz.