Bu ay, Osmanlı tarihinin ana kaynaklarının (kronikler) neşri konusunda ülkemizin önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Necdet Öztürk’le beraberiz. Kendisi aynı zamanda, Çamlıca Basım Yayın’dan üç adet kronik neşretmiş birisi. Çocukluk ve gençlik yılları hayli hareketli ve zorlu geçen hoca, tarihçi oluşunu, tarihçiliğin abecesini, kaliteli metin neşrinde nelere dikkat edilmesi gerektiğini, kısacası mesleğinin inceliklerini anlattı…
Kıymetli hocam, önce kısaca kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz?
Evvela sizlere teşekkür ediyorum; derginizde bu fakire de yer ayırdığınız için. Herkesin geride bıraktığı yıllarda acı tatlı hatıraları, anlatacakları hikâyeleri vardır elbette. Benim de var, hem de çok. Sadece eğitimimle ilgili olanları uzun uzadıya anlatmaya kalksam pekâlâ mütevazı bir kitap olabilir. 1949’da Taşlık Köyü’nde (Düzce) doğdum. Üç yaşımda iken ailem, 1952’de Adapazarı’na otuz sekiz kilometre uzaklıktaki Kusça Köyü’ne göç etti. O zamanlar 25-30 haneli bir orman köyü idi. Şimdi altı yüze yakın nüfusuyla Adapazarı’nın şirin bir mahallesi. Göç edip geldiğimizde bu köyde okul, yol, elektrik yoktu. Köylü, kendi imkânları ile yaklaşık yüz öğrenci kapasiteli tek derslikli bir okul binası yaptı. 1959’da eğitime hazır olan bu okula bir yıl sonra öğretmen tayin edildi. Buna göre, mezun olmam gereken bir yaşta ilkokula yeni başlamış oldum.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 92. sayısından (Nisan 2016) okuyabilirsiniz.