Bir ana ile oğulun hayratıdır Dolmabahçe Camii… Bezmiâlem Valide Sultan tarafından inşası başlatılan ve onun vefatı üzerine oğlu Abdülmecid Han tarafından tamamlanan camiye, bir zamanlar öyle bir kör kazma vurulmuştu ki bu darbe, yapmak için değil, mabedi, aslî gayesinden uzaklaştırmak içindi. Nitekim cami, deniz müzesi yapılarak 19 sene ezana ve cemaate hasret bırakılmıştı…
İlk deniz müzesi, 1897 yılında Bozcaadalı Hasan Paşa’nın Bahriye Nazırlığı sırasında, Süleyman Nutkî Bey tarafından, Müze ve Kütüphane İdaresi adıyla Kasımpaşa’da, Tersane-i Âmire’de açılmıştı. Cemal Paşa’nın bahriye nazırlığı döneminde 1917 yılında bu müzenin zenginleştirilerek Rumeli Hisarı’na nakli düşünülmüşse de buna muvaffak olunamamıştır.
Mabetten Müzeye
İstanbul Valiliği 1941 yılında, Dolmabahçe Camii’nin müştemilatı ile birlikte Toprak Mahsulleri Ofisi’ne verilmesine dair tebligatı, Beyoğlu Vakıflar Müdürlüğü’ne gönderir. Bunun üzerine Vakıflar Umum Müdürlüğü, 19 Haziran 1941 tarihinde Başvekâlete (Başbakanlık) şöyle bir yazı yazar:
“…Değerli eserlerden olan Dolmabahçe Camii kadroya dahildir. İbadete tahsis edilen bir binanın mabetten başka suretle kullanılmasına, vakıflar hakkındaki mevzuat müsait değildir. Devlete ait depo ve ambar olmaya elverişli yerlerin ihtiyaç fazlası Toprak Mahsulleri Ofisi’ne tahsis edilebiliyor. Camiler ise mahalli ihtiyaçlara göre sınırlandırılıp, sayıları en az dereceye indirilerek lüzumsuzları kadro dışına alınmış olduğundan, ofis ihtiyacının başka binalardan temini ile kadro içinde mutena bir mevkide bulunan bu kıymetli caminin ambar yapılmasından vazgeçilmesinin İstanbul Valiliği’ne tebliğine ve sonucunun Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bildirilmesine…”
Başvekâletten cevap, 19 Aralık 1941 tarihinde gelir. Başvekâlet Özel Kalem Müdürlüğü, İstanbul Valiliği’ne yazdığı yazıda, Dolmabahçe Camii kadro içinde bulunduğundan mabet olarak kalması gerektiğini, ofis ve ambar ihtiyacının başka binalardan giderilmesini istemiştir.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 178. sayısından (Haziran 2023) okuyabilirsiniz.