Osmanlı Tarihi, Kapak, Teknoloji Tarihi

Boğaziçi’nin İncisi Olacaktı Aziziye Camii

1875 yılında inşasına başlanan Aziziye Câmii, Sultan Abdülaziz Han’ın 1876’da tahttan indirilmesi ve elîm bir şekilde şehîd edilmesiyle yarım kalmış, geriye caminin hazin hikâyesi ile solmuş birkaç fotoğraftan başka bir şey kalmamıştır. 137 yıl önce inşasına başlanan caminin kalıntılarının ve arazisinin hikâyesi pek hazindir…

İnsanlar gibi şehirlerin de ruhları vardır. Bu ruhu elle tutulur, gözle görülür hâle getiren ve ona ebedîlik kazandıran birtakım unsurlar vardır. Fetihle birlikte Müslüman kimliğine bürünen ve üzerinde yaşayanlara İslam ruhunu hissettiren İstanbul’a kimlik ve ruh veren unsurların başında şüphesiz camiler gelir.

Mahalle mescidinden selatin camisine, kadife sesli müezzininden Ayasofya’nın kurra hafızına, cami haziresinden derya gibi sonsuz Karacaahmet’ine kadar İstanbul, hiçbir yerde benzeri olmayan bir tenasübün merkezidir. Camiler bu tenasübün tezahürüdür. Osmanlı sultanları da devamlılığı sürdürmek için İstanbul’un her tepesine bir cami inşa ettirerek bu ruhu canlı tutmuşlardır.

İstanbul aslında Suriçi’nden ibarettir ve fethin ardından inşa edilen selatin camileri

Suriçi’nin muhtelif tepelerini süslemiştir. Son iki asırda ise Boğaziçi revaç kazanmış ve yapılan saraylar, yalılar, kasırlar ve konaklar ile Boğaziçi, adeta incilerle süslenmiştir. Beylerbeyi’ne Hamid-i Evvel Camii’ni inşa ettiren Sultan Birinci Abdülhamid Han; Dolmabahçe Sarayı’nı, Büyük Mecidiye Camii’ni, Küçüksu Kasrı’nı inşa ettirerek boğazı süsleyen Abdülmecid Han ve muhtelif paşalar, saray mensupları, hanım sultanlar Boğaziçi’ne yepyeni siluet, bir kimlik kazandırmışlar, bölge revaç kazanmıştır.

Yazının devamını Yedikıta Dergisi Ağustos (48. Sayı 2012) sayısından okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir