Osmanlılardan günümüze intikal eden arşiv malzemesini milyonlarca evrak, defter serileri, fotoğraflar, minyatürler ve daha pek çok orijinal materyal oluşturuyor. Peki ya günümüze gelemeyenler? Onların sayısı muhakkak eldekilerden fazla. Tüm bu arşivlik malzemenin, Dîvân-ı Hümâyûn’dan nezaretlere ve müdürlüklere kadar pek çok devlet dairesi tarafından nasıl oluşturulduğunu ve bugüne nasıl kaldığını merak ediyor musunuz?…
İdare ve kültür hayatımızda arşiv tarihi Orta Asya Türk tarihinin derinliklerine kadar uzanır. Göktürlerden kalan yazılı malzemeler, tarihî Uygur Devleti’nin şehirlerindeki zengin kütüphaneler, bize devlet hayatı ile ilgili kayıtların iyi muhafaza edildiğini gösteriyor. Bilindiği gibi Hazret-i Ömer (r.a.) tarafından bir devlet dairesi olarak kurulan Dîvân, Emeviler ve Abbasiler döneminde de devam ettirilmiştir. Çok daha sonraları Büyük Selçuklularda ise resmî yazışmaların yapıldığı Dîvân-ı Âlâ veya Dîvân-ı Saltanat müessesesi vardır.
Arşivciliğin Mayası:
Kâğıda Hür met Türk-İslâm medeniyetinde kâğıdın ayrı bir yeri vardır. Kâğıt bu hürmeti, mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’den alır. Köylerimizde hâlâ İslâmî harflerle yazılı bir kâğıt görülse alınır ve ayak basmayacak bir yere konulur. Bu sebeple ecdad, üzerinde yazı bulunan en küçük müsveddeleri bile saklamıştır. Osmanlı Devleti’nde arşivcilik ilk dönemlere kadar dayanmaktaysa da o devre ait evrak yok denecek kadar azdır. Ancak Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra arşiv belgeleri çoğalmaya başlamıştır. Esas düzenli ve yoğun arşiv malzemesi ise, devletin müesseseleriyle gelişimini tamamladığı Kanuni Sultan Süleyman devri ve sonrasına aittir.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 100. sayısından (Aralık 2016) okuyabilirsiniz.