Osmanlı’da mucit ve devlet münasebetlerinde Batı’nın gerisinde kalındığı yönünde farklı görüşler ortaya atılsa da Osmanlı, Avrupa bilimini ihtiyaçları nispetinde fonksiyonel bir şekilde kendisine aktarmıştır. Avrupa’daki teknolojik gelişmeleri yakından takip eden Osmanlı, mucitler muhiti oluşturmak için çaba sarf etmiştir…
Batı’da eğitim, bilim, teknoloji, kültür ve sanat gibi her sahada başlayan (misyonerlik ve emperyalizm soslu) gelişim ve değişim hareketleri, toplumda yeni eğilimleri artırmış ve bu alanlardaki üretime hız kazandırmıştır. Avrupa tarafından hızla icra edilen yeniliklere rağmen Osmanlı dünyasının nasıl bir tavır takındığı hususunda ise iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki, 1750’lerden sonra Osmanlı’nın Avrupa’yı takip etmekte zorlanmaya başladığı yönündedir. Diğer görüş ise, Osmanlıların daha erken devirlerde Avrupa ile ilmî manada temasta olduklarını, ancak bunun takibinde sonradan geri kalındığını ileri sürer. Dengeler değiştiğindeyse Osmanlılar, Avrupa bilimini ihtiyaçlarına göre ve fonksiyonel bir şekilde aktarmaya başlamışlardır. Bilhassa Tanzimat (1839) sonrasında Osmanlıların gerek bir mucitler muhiti oluşturabilmek gerekse Avrupa’daki teknolojik gelişmeleri yakından takip edebilmek için yoğun bir çaba içerisine girdiğini biliyoruz.
Devletin dikkatini en çok çeken icatlar arasında ilk sırada, askerî nitelikli olanlar gelir. Bu hususta Osmanlı’nın kapısını aşındıranlar olduğu gibi, devletin temasa geçtiği mucitler de vardı. Mesela 1899 yılında Roma sefiri, barut teknolojisinde yeni buluşlara imza atan Fransız Lebel’in İstanbul’a davet edilmesinin faydalı olacağına işaret etmiştir. Kurşungeçirmez elbise yaptığı duyulan İngiliz Dows ve ürünü hakkında tahkikat yapılması için padişah tarafından çıkarılan 1894 tarihli irade-i seniyye de iyi bir misaldir.
İcatlar, Devlet Tarafından İncelenirdi
Yeni bir alet veya makine icat ettiği iddiasındaki her şahıs, devlet nezdinde hemen mucit unvanına sahip olamıyordu. Ticaret ve Nafia Nezareti, Harbiye Mektebi ve Şehremaneti gibi devletin ilgili birimlerince gerekli teknik ve fennî incelemelerin yapılması şarttı. İncelemeler neticesinde kabul görmeyen icatlar da olabilirdi. Mesela yetkililerin dikkatini ziyadesiyle çekmiş bir deprem cihazı için 1895 yılında Lafore ve Reji İdaresi Başmakinecisi Torniyan adındaki şahıs, devletten 2 bin Frank talep etmişti. Ancak büyük merak uyandıran bu alet, Harbiye Mektebi tarafından yapılan tahkikat sonrasında bir daha gündeme gelmemiştir.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 138. sayısından (Şubat 2020) okuyabilirsiniz.