“Tercümân-ı Hakikat gazetesinin imtiyaz sahibi efendi; eğer Osmanlı ve babası Ahmed, anası Fâtıma olup da dini de İslâm ise ve hele sabahleyin uykudan kalktığı zaman minarelerin üzerinde müezzinleri görüp ‘Essalâtü hayrun mine’n-nevm’ diye nidalarını işitmek ve torunları mezarlarının da Osmanlı Hükümeti’nin başşehri İstanbul’da olmasını arzu ediyorsa İslâm kamuoyunu şu noktaya toplar. Ve bu devletlerin niyet ve maksatlarının şu yolda olduğunu Müslüman ahaliye layıkıyla bildirir…”
(Sultan İkinci Abdülhamid Han)
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın zaman zaman ağır eleştirilere, hatta hem Osmanlı mülkünde ve hem de dışarıda hakarete varan ifadelere maruz kalsa da devletin bekası adına bütün bunlara göğüs gerdiği dün inkâr edilmişti; fakat bugün gelinen noktada, ortaya konan hakikatler ışığında bu gerçeği örtbas etmek asla kâbil değil.
Sultanın tahtı devraldığı ilk yıl (1876) karşı karşıya kaldığı Rus gailesi, siyasetten çok “entrika uzmanı” ricalin çığırtkanlığıyla girilen 93 Harbi devlet ve milleti iyiden iyiye bunaltmıştı. Ardından İngiltere’de başbakanlık koltuğuna oturan William E. Gladstone’un siyasî rakibi Disraeli’nin aksine Osmanlı aleyhine, hatta sırf Osmanlı’nın mahvı çerçevesinde şekillendirdiği dış politikası koca sultanı daha da baskı altına aldı.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Ekim (38. Sayı 2011) sayısından okuyabilirsiniz.