İslâm’ı, devletin dinamiği ve en asli varlığı olarak gören bir sultanın, dinî ve siyasî faaliyetlerini anlatan eserleri incelediğimizde, bilhassa Batı’da ve İran’da yapılan çalışmaların pek çoğunun dinî ve mezhebî taassubun gölgesinde yapıldığını, bilgilerin doğru aktarılmadığını yahut işe geldiği şekliyle ele alındığını görmekteyiz. Ne yazık ki Batılı ve İranlı tarihçilerin birçoğu, Gazneli Mahmud’u insafsızca Hindistan’ın zenginliği için savaşan bir müstevli olarak tanıtırlar. Hâlbuki onun tek gayesi, İslâm’ı yaymak ve Allah yolunda gaza etmekti…
Gazneli Mahmud, sultanlığı esnasında devletin hudutlarını kısa zamanda Ceyhun Nehri’nden Kuzey Hindistan’a kadar genişletmişti. Fetih hareketleriyle bu bölgelere İslâm’ın yayılmasını sağlamış; dinî, siyasî ve ilmî faaliyetleriyle Müslümanların gönlünde yer edinmişti. Onun himayesinde yetişen birçok âlim ve şair hakkında yüzlerce araştırma vardır. Ancak şu ana kadar şahsıyla alakalı çalışmaların siyasî tarihten öteye geçemediğine şahit olunmuştur. Hâlbuki Gaznelilerin siyasî tarihine Gazneli Mahmud’un dinî hayatı yön vermiştir.
Gazneli Mahmud’un İslâm dinine bağlılığı, ilme ve ulemaya saygısı, dinî siyasetinin temellerini oluşturmuştur. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in hamisi Gazne Devleti de bu temeller üzerine tesis edilmiştir. O devirde başkent Gazne, şair, tarihçi, astronom, tıpçı, coğrafyacı gibi binlerce âlim ve sanat erbabına ev sahipliği yaparak siyasî birliğin yanında ilim, kültür ve medeniyetin de başkenti hâline gelmiştir. Gazne sarayında günlük dört yüzden fazla şair, fetihnâmeler yazmış, Utbî ve Beyhakî gibi tarihçiler asırlara ışık tutacak eserler telif etmiş, Kâdı Ebû Muhammed en-Nâsıhî ve Kâdı Sâid gibi fakihler fetva ve içtihatlarıyla ülkenin ve İslâm âleminin bu konudaki ihtiyaçlarını çözüme kavuşturmaya çalışmışlardır.
İşi Ehline Verdi
Gazneli Mahmud’un gerek iç gerekse dış politikasındaki en önemli unsur, onun dinî kimliğidir. Sultan Mahmud, devletinin güçlü bir yapı kazanması için öncelikli olarak iç istikrarı sağlamış, çıkabilecek siyasî ve mezhebî fitnelere karşı Ehl-i Sünnet itikadı doğrultusunda din, mezhep ve meşrep mensuplarını yanında bulundurarak onlardan âzamî derecede istifade etmiştir. Din ve devlet işlerini ehline teslim ederek çıkabilecek herhangi bir fitneden onları mesul tutmuştur. Böylece ülkesine karşı dışarıdan gelebilecek dinî, siyasî ve mezhebî fitnelerin önünü kesmiştir.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 138. sayısından (Şubat 2020) okuyabilirsiniz.