O güne kadar içinde yaşayanlardan başka pek fazla kişi, ismini dahi bilmiyordu. Savaşın sadece bir cephesinin geçtiği Plevne kasabası, 93 Harbi’nden sonra daha çok bilinir oldu. Plevne’nin dünya çapında bir üne kavuşmasında en büyük sebep, hiç şüphesiz ki Osman Paşa’nın şanlı Plevne müdafaasıydı. Dünya, bu küçük kasabada olup bitenlere dikkat kesilmiş, oradan gelecek herhangi bir haberi merakla bekliyordu…
Plevne’de olup biteni anlamamız için şüphesiz ki en önemli kaynaklar, tarafların ve üçüncü ülkelerin bize naklettikleri yazılı kaynaklardır. Bu açıdan bakıldığında, Plevne’de Osman Paşa’nın müdafaasına takılan Rus karargâhının, özellikle Çar II. Aleksandr ve maiyetinin bu durum karşısındaki tutum, davranış ve konuşmalarını bize aktaran önemli kaynaklardan bir tanesi de o günkü Rusya savunma bakanı Dmitriy Milyutin’in savaşın en başından beri tuttuğu günlüğüdür. Dört ciltten meydana gelen günlüklerin özellikle ikinci cildi 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na ayrılmıştır. 1947- 1954 tarihlerinde Rusya’da yayımlanan günlükler, ülkemizde ise henüz herhangi bir çalışmada kullanılmamıştır. Dört safhada meydana gelen Plevne Müdafaası’nın ilk üç aşaması ve özellikle Rus karargâhındaki yansımaları, bu günlükten takip edilmiştir.
Plevne Müdafaası tüm dünya tarafından takip edildiği için, bu cepheye dair birçok orijinal bilgiye üçüncü ülkelerin gazetelerinde de rastlayabiliyoruz. Savaşa Rusya tarafında katılan Daily News muhabirinin aktardıkları da bir o kadar ilginç ve orijinal bilgilerdir. Plevne Müdafaası’nın özellikle dördüncü aşaması yani huruç harekâtı ve hemen sonrasını aktaran muhabirin dikkatli gözlemleri, Osman Paşa ile Rus generali arasındaki ilk temas, Rus subaylarının Osman Paşa ve Türk kurmay heyetine hayranlıkları, birinci ağızdan Türk basınında ilk kez bu makale ile okuyucuya ulaşacak.
Rumi takvime göre 1293 yılına rastladığı için 93 Harbi olarak bilinen bu savaş, daha önce meydana gelen Osmanlı-Rus savaşları gibi Tuna’da ve Doğu Anadolu’da olmak üzere iki cephede cereyan etti. 19. yüzyıl dünya ve Osmanlı tarihinin en önemli direniş mücadelelerinden bir tanesini teşkil eden Plevne Müdafaası da 93 Harbi’nin Tuna cephesinde, bugün Bulgaristan’ın kuzeyinde yer alan Plevne önlerinde, kendilerinden çok üstün Rus-Rumen ordularına karşı Gazi Osman Paşa kumandasındaki bir kolordu tarafından gerçekleştirilmiştir.
Osman Paşa Cepheye Geliyor
Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilân ettiğinde Gazi Osman Paşa, Sırp ve Rumenlerin muhtemel hareketlerine mani olmak için Vidin’de, Tuna Cephesi Başkumandanı Serdâr-ı Ekrem Abdülkerim Nadir Paşa’nın emrinde bulunmaktaydı. Rusların Tuna’yı hiçbir ciddi mukavemet görmeden geçmeleri üzerine Osman Paşa 1 Temmuz sabahı, 25 bin kişilik bir kuvvetle Balkanlar’a doğru sarkmakta olan Rusların önüne bir set çekmek ve Niğbolu Kalesi’ni kurtarmak üzere harekete geçmişti. Fakat Niğbolu’ya yaklaştığında Serdâr-ı Ekrem Abdülkerim Paşa, acilen Plevne’ye yetişmesi için emir gönderince, Osman Paşa Plevne’ye yöneldi. 7 Temmuz 1877 günü öğleden sonra, Vidin’den 20 bin kişiyle gelmiş olan Osman Paşa ile Rus ordusu arasında Plevne’deki ilk çarpışma yaşanacaktı.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 124. sayısından (Aralık 2018) okuyabilirsiniz.
Ecdadimizi ve Pasamizi rahmetle anıyoruz
Bu vatan onların emaneti…..
Allah rahmet eylesin toprakları bol olsun
Yiğidi öldür ama hakkını ver!
80 yaşını gecmiş piri fani Cezzar Ahmed paşanın henüz 29 yaşında bir general olan Napolyonu Akkada nasıl durdurduğunu şanlı tarihcilerimizden parlak yazılarında hep zaman zaman okuyoruz.
Oysa koskoca mısır vilayetini, ki o zamanda tarım ve ticaret gelirleriyle devleti aliye icin en önemli vilayetlerden biridir, 30 bin askerlik kücük orduyla sayıca kat kat üstün memlük/osmanlı ordularını mağlub ederek, bi kac hafta icinde “feth” edebilen 29 yaşındaki genc General daha bugün o bilinen şöhretli Napolyon değildir. Cezzar Ahmed in komutasinda olan El Arış, Yaffa ve sonunda Akkeyi 15 bin askerlik bi birlik ile kuşatmiştir. El Ariş ve Yaffa da binlerce şehit vermişizdir. Akkeye Şam tarafından yardima gelen kat kat üstün 30 bin kişilik bi osmanlı ordusunu Tabir Dağînda General Kleber komutasında sade 4 bin fransiz askeriyle bozguna uğratıp yine binlerce şehid verdirmiştir. Bir kac ay sonra geri cekilme hareketinde Istanbuldan gelen 18 bin kişilik bi Osmanli Ordusunu Ebu Kir yakinlarinda, Ordusu 5 bin askere erimiş Napolyon, bize binlerce şehid verdirerek mağlub etmiştir.
29 yaşında bi Subayın topu topuna 30 bin kişilik bi orduyla koca devleti aliyeye bu kadar ağır darbeleri nasıl indirebildiğinin sebeblerini araştırıp yazacağımıza, hala tarihcilerimiz Akka nın “şanlı” müdafasından bahs ediyor.
Ki şanlı yazarlarımız da şu gerceği unutuyor sanki; sevmedimiz ingiliz kafiri, donanmasıyla Ebu Kir önlerinde fransız donanmasını yok etmeseydi, Mısır vilayeti, Cezayir vilayetinin akibetine uğramıştı ve şanlı tarihcilerimiz ne Akka müdafasını nede Cezzar Ahmed Paşayı bilir olacaktı. Tarihimizi çeşitli bakış açılarindan değerlendirip yazar isek, yazılarımızın değer kazanacağını düşünüyorum.
Her sayın abı hayat
Her noktan yalan tarihe set
Hiç bilinmeyenler bilinir
Yanlışlıklar seninle silinir
Vesile olanlar berhüdar olsun
Okuyanlar ilim irfanla dolsun