Osmanlı hat sanatı tarihinin meşhur simalarından birisidir Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi. 80 yıllık ömrüne birçok eser sığdırmış büyük hattat, ta‘like son şeklini veren ekolün kurucusudur. Onunla birlikte Türk ta‘lik hattı, bilhassa celîde erişilmez bir noktaya ulaşmıştır. Vefatından sonra, terekesinden 65 bin satır celî ta‘lik kalıbı çıktığı rivayet edilmektedir.
Yesârîzâde Mustafa İzzet’in, İstanbul’da bulunan kitabe hâlindeki hat eserleri, uzun soluklu titiz bir çalışma neticesinde kitap hâline getirildi. “Hattat Yesârîzâde Mustafa İzzet’in İstanbul Kitabeleri” adlı kitabın müellifi Oktay Türkoğlu ile yeni çalışması üzerine konuştuk…
Oktay Bey, “Hattat Yesârîzâde Mustafa İzzet’in İstanbul Kitabeleri” adlı kitabınız Aralık 2023’te çıktı. Tebrik ediyoruz. Kitaba geçmeden önce, bu kitabı yazma düşüncenizin kaynağını merak ettiğimizi sorarak başlayalım…
Teşekkür ederim. Aslında kitaptan da önce kısaca bahsetmek istediğim bir şey var. Benim bu sahaya olan ilgimin kaynağından başlamak istiyorum. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 2016’da mezun oldum. Üniversite malum Laleli’de, yani tarihî topoğrafyanın tam merkezi. Dolayısıyla lise sonlarda başlayan tarihî yapılara olan merakım, bu dönemde giderek perçinlendi. Üst dönemden arkadaşım Yunus Sürücü ile Suriçi İstanbul’unu adımlıyor ve gördüğümüz kitabeler ile okulda tahsil ettiğimiz Osmanlı Türkçesi derslerine katkı sağlaması için okuma talimleri yapıyorduk. Yunus, bu sırada hüsn-i hat meşk ediyordu, bu sebeple hat sanatına da aşinaydı. Bunun getirisi olarak güzel yazı numunesi olan kitabelerin üstünde daha fazla duruyorduk. Bir gün Atikali’deki Nişancı Mehmed Paşa Camii’nin haziresinde bir mezar taşı gözümüze çarptı. Bir hanıma ait bu mezar taşının altında “İsmail Zühdî”nin ketebesi yani imzası vardı. Yunus, bunun çok nadir karşılaşılabilecek bir şey olduğunu, gözleri parlayarak söylediğinde onu pek anlayamamıştım ama heyecanına ortak olmuştum.
Neden sonra İsmail Zühdî’nin, meşhur hattat Mustafa Rakım’ın ağabeyi ve hocası olduğunu öğrenecek ve onun heyecanını daha iyi anlayacaktım… Sonra, şu sıralar Kuşadası’nda ikamet eden, fotoğrafçı büyüğümüz Kazım Zaim’in tavassutuyla İsmail Zühdî’nin Edirnekapı’daki kabrini bulduk ve kendi çapımızda bakımını yapmaya gayret ettik. Bu süre zarfında da bende yavaş yavaş hat sanatına bir ünsiyet peyda olmaya başladı.
Bundan sonra da şehri karış karış adımlayarak fotoğraflamaya başladınız galiba?..
Evet, deyim yerindeyse tam olarak öyle. Yıllar içinde küçük bir fotoğraf arşivim oluştu; camiler, çeşmeler, sebiller, nişan taşları ve sair tarihî yapıları ihtiva eden. Bunları çekerken de hem bu yapıların künyesi mahiyetini taşıyan hem de bir kısmı hüsn-i hat numunesi olan kitabelerine ayrıca ihtimam gösteriyordum.
Buradan Yesârîzâde’ye geçecek olursak… Onun hakkında İstanbul’da 100’ü aşkın kitabesi hâlen görülebilmektedir yorumu yapılır. Bu konuda ne söylersiniz?
Yesârîzâde, hiç şüphesiz Osmanlı hat sanatı tarihi için en mühim sanatçılardan birisi. Fakat ona geçmeden evvel babası Mehmed Es’ad Yesârî’den bahsetmek gerekir.
Derginin tamamını Yedikıta Dergisi 188. sayısı (Nisan 2024) okuyabilirsiniz.