İnsanlık tarihinin en kadim şehirlerinden olan Mekke-i Mükerreme ve içinde yer alan Beytullah, yani Kâbe-i Muazzama, insanlıkla eş zamanlı bir geçmişe sahiptir. Bu mukaddes belde, âdeta tarihin ve maneviyatın kalbinin attığı mekândır.
Mekke-i Mükerreme, binlerce yıllık tarihi boyunca birçok peygambere, büyük hadiselere ve derin manevî izlere ev sahipliği yapmış, sadece tarihî değil, manevî bir çekim merkezi olma vasfını da her dönemde muhafaza etmiştir.
Tam 1394 yıl önce, bir ocak ayında, Resûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) bu mübarek beldeyi fethetmesi, Mekke-i Mükerreme’nin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biri olmuştur. Şehrin kuruluşundan bu mübarek fethe uzanan süreç, tarihin müstesna sayfalarını oluştururken, Mekke-i Mükerreme’nin fetihten önceki mazisi, dikkat çekici nadir bilgilerle doludur…
Kutsiyete Yolculuk
Mekke-i Mükerreme, Allahü Teâlâ tarafından “Ümmü’l-Kurâ” yani “şehirlerin anası” olarak zikredilir. Mevlâmız, Âl-i İmran Suresi’nin 96. âyet-i kerîmesinde mealen; “Şüphesiz ki, insanlar için kurulan ilk mabed, elbette Mekke-i Mükerreme’deki o çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet olan beyttir (Kâbe-i Muazzama).” buyurarak bu beldeye iltifat eder ve bizi ta insanlık tarihinin başlangıcına, yani babamız Hazret-i Âdem’e (a.s.) kadar hoş bir yolculuğa çıkarır.
Hazret-i Âdem (a.s.) dünyaya indirildiği zaman yüce Rabbimizden, Cennet’te, meleklerin tavaf ettiğini gördüğü Beyt-i Mamur’un benzerini, kendisi tavaf etmek üzere dünyada da talep eder ve Kâbe-i Muazzama’nın yapım aşaması yani Mekke-i Mükerreme’nin tarih sahnesine çıkışı da böylece başlamış olur.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Mevla’mızın (c.c.), buraları insanların emniyette olacağı toplanma mahalleri olarak vasıflandırması ve Resûl-i Ekrem Efendimiz’e (s.a.v.), ataları Hazret-i İbrahim (a.s.) ve Hazret-i İsmail’den (a.s.) haber vermesi, bu şehri cazibe merkezi yapmaya kâfi gelmiştir. Bu dosyamızda, dünyanın varoluşundan bilhassa Hazret-i Âdem (a.s.) babamızdan itibaren bütün insanlar için ilgi odağı olan bu mübarek beldenin ilk dönemlerine dek ilginç bir tarihe şahitlik edeceğiz.
Hz. Âdem’in (a.s.) Duası ve Beytullah’ın Doğuşu
Hazret-i Âdem (a.s.), Rabbine; “Beyt-i Mamur’unun etrafında tavaf eden melekleri göremez oldum!” şeklinde üzüntüsünü bildirince Hazret-i Allah (c.c.) şu şekilde buyurmuştu: “Ey Âdem! Arşımın hizasında benim bir haremim var. Oraya git ve benim için bir beyt (mabet, ev) inşa et. Arşımın çevresinde meleklerimin nasıl tavaf ettiklerini gördün. Sen de bu mabedimin etrafında öylece tavaf et. Senin ve bana iman eden evlatlarının dualarını kabul edeceğim.”
Hazret-i Allah (c.c.), Hazret-i Âdem’e (a.s.) kendi ismine nispet ettiği bir beyti yani Beytullah’ı inşa ettirerek, orayı insanlar için emin kılacağını ve harem yapacağını bildirmişti. Fakat beyti inşa edecek olan Hazret-i Âdem (a.s.), buna gücünün yetmediği hatta haremin bulunduğu yerin yolunu dahi bilmediği yönünde ilticada bulundu. Bu sebeple Âlemlerin Rabbi (c.c.), onu Cebrail Aleyhisselam’ın refakatinde Mekke-i Mükerreme’ye ulaştırdı.
Kâbe-i Muazzama’yı inşaya başlayan insanlığın babası, Hira Dağı’ndan getirdiği taşları temelde kullandı. Tur-i Sina, Zeytun, Lübnan, Cudi ve Hira’dan getirdiği taşlarla mukaddes beyti inşa etti. Cebrail Aleyhisselam’ın rehberliğinde tavafını yaptı. Cebrail Aleyhisselam, onu Arafat’a götürdü ve hac ibadetini ona öğretti. Müslümanlar, o günden beri tıpkı bir meleğin rehberliğindeymiş gibi kafilesine rehberlik eden hocalarıyla birlikte tavafını yapmaya devam etmektedir.
Hazret-i Âdem (a.s.) bir rivayete göre, Cennet’ten indirildiği Hint diyarından 40 defa yaya olarak gelmiş ve tavafını yaparak geri dönmüştü. Onun hac için kat ettiği bu yol, Hindistan’dan başlayan Mekke-i Mükerreme üzerinden Avrupa’ya ulaşan ve 16. yüzyıl keşiflerine kadar etkin bir şekilde kullanılan tarihî Baharat Yolu’ndan başkası değildi.
Mekke-i Mükerreme’den Yayılan İnsanlık Tarihi
Hazret-i Âdem’in (a.s.) Kabil tarafından öldürülen oğlu Habil’in yerine, Hazret-i Allah’ın (c.c.) bir lütfu ve hediyesi olarak verilen ve bu manada Hibetullah olarak zikredilen oğlu Hazret-i Şit (a.s.), vefat edinceye kadar Mekke-i Mükerreme’de ikamet edip burada hac ve umre hizmetleriyle meşgul olmuştu. Babasına indirilen sahifeleri bir araya getirmiş ve bunlarla amel etmiştir. Ayrıca kendisi de suhuf indirilen peygamberlerdendir.
Hazret-i Şit Aleyhisselam, Kâbe-i Muazzama’yı taş ve çamurdan inşa ederek bu mübarek beytin ikinci bânîsi olmuştu. Hazret-i Âdem’in (a.s.) burada yer alan kubbesinin, Hazret-i Nuh (a.s.) tufanına kadar ayakta olduğu, kayıtlarla sabittir. Ancak tufandan sonraki akıbetine dair rivayetlerden birine göre Hazret-i Allah (c.c.), bu kubbeyi tufan olmadan önce göğe kaldırmıştır.
Nice peygamber-i zişan hazeratına ev sahipliği yapmış Mekke-i Mükerreme’de medfun zatlardan Hazret-i Şit’in (a.s.), babası gibi Harem-i Şerif’in yaklaşık 100 metre doğusundaki Ebu Kubeys’e defnedilmesi, şehrin tarihini oldukça ilgi çekici yapar. Hazret-i Şit’in (a.s.) birbirine vasi bıraktığı pek çok çocuğunun Mekke-i Mükerreme’de dünyaya gelmesi de insanlığın ata yurdunun bu mübarek belde olduğunda şüphe bırakmaz.
Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 197. sayısından (Ocak 2025) okuyabilirsiniz.