Mecduddîn-Ziyâeddîn-İzzeddîn… Anadolu’da doğmuş, Irak’ta tahsil görmüş kardeşler. Her biri ayrı bir ilim dalında yetişip eser veren Esîrüddîn Kardeşler, tarihte müstesna bir yere sahipler. Devlet idaresinde önemli hizmetler yapmakla kalmayıp kıymetli kitaplar yazan üç kardeş, hem devrini hem de günümüzü aydınlatmışlardır…
Müslümanlar, ilk vahyin “İkra/Oku” emir sığasıyla gelmesinden itibaren okuma-yazmaya hususî bir ehemmiyet vermişler, bu hususta çok gayret göstermişlerdir. Kâtipler, âlimler ve müderrisler, yaklaşık iki asırda bu gaye ile Bağdat ve İspanya’yı ilimlerle aydınlatmışlardı. Bu dönemde coğrafya, astronomi, tıp ve edebiyattan başka siyer ve tarih kitapları da Müslümanların dikkatini çekiyordu. Milletlerin geleceğe güvenle bakabilmesi ve geçmişin tecrübesine ulaşabilmesi için şüphesiz takip edilecek en mühim yollardan biridir tarih ilmi.
Kur’ân-ı Kerîm’in kıssalar şeklinde hikâye ettiği kadîm zamanların izini sürmek, İslâm âlimlerini tarih ilmine yöneltmişti. Siyer ve Megāzî ile başlayan İslâm tarihçiliği, bilhassa Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) hemen sonra hadîs-i şerîflerin sıhhatini tespit etmek ve kaynağına ulaşmak maksadıyla yeni bir metot geliştirmişti. Bilginin kaynağına değin pek çok referansa başvuran İslâm müellifleri, bugünkü modern tarihçiliğin, yani kaynak gösterme ve atıf yapma kaydıyla bilgiyi aktarmanın temelini atmışlardı. Hulefâ-yi Râşidîn devrinin pek çok hadisesi, hususiyle siyasî ve dinî meselelere misal teşkil etmesi gayesiyle kayda geçilmeye başlanmış ve bu süreci Emevî ve Abbasî tarih yazıcılığı takip etmişti.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 167. sayısından (Temmuz 2022) okuyabilirsiniz.