Üniversitedeki çalışma odasında bizleri ağırlayan Cihan Hoca hayata, kitaba ve kültüre dair okuyup yazdıklarından gidip gördüklerine pek çok tecrübesini Yedikıta okurlarıyla paylaştı…
Mesleki anlamda başarılı bir çizginiz var ve sahanızın önde gelen ilim adamlarından birisiniz. Nasıl bir çalışma usulü takip ediyorsunuz? Kısaca bahseder misiniz?
Eskiler kendisinden bahsetmeyi sû-i edep kabul ederlerdi ama artık soru bu olduğuna göre, cevap vermeye çalışayım. Her insanın galiba yaratılıştan birtakım fıtri eğilimleri oluyor. Kimisi musikiye, kimisi resme, kimisi başka başka şeylere ilgi duyuyor. Ben de gözümü açtığım, kendimi bildiğim andan itibaren hep okumayla, yazmayla, kitapla kendimi dost buldum. Mesela ilkokulda öğretmenler sorarlar ileride ne olacaksın diye, o zaman ben de pek anlamını bilmeden profesör olacağım demişim galiba; Allah söyletiyor hani (tebessüm ediyor). Liseye kadar bir köyde yaşadım. Yaşadığımız şartlar bu tip şeyleri düşünmeye çok müsait olmadığı halde Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla bugünlere kadar gelmiş olduk.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okudum. O yıllarda (80 mezunuyum) Türkiye’nin şartları pek akademik düşünmeye elverişli değildi; çok çatışmalı yıllardı. Herkes can telaşındaydı. Gerçi çok iyi hocalarımız oldu ama şartların müsait olmaması dolayısıyla bir an evvel mezun olup bir yerde öğretmen olmayı düşünüyordum. O sırada yine bir zuhurat oldu; kendimi bu sefer Süleymaniye Kütüphanesi’nde buldum. Süleymaniye’de çalıştığım 6 yıl benim için geriye döndüğüm zaman hayatımdaki en büyük fırsatlardan birisi olarak görünüyor. Burada hem bir yazma eser kütüphanesini hem de oraya gelen bütün bir araştırıcı dünyasını tanımak imkânı buldum.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Kasım (75. Sayı 2014) sayısından okuyabilirsiniz.