Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun çarşılarının akustik ve görsel mücevherlerinin tadına varmak, çözülemez bir bilmeceyi zorlamak, sonsuz bir labirenti arşınlamak gibidir. Dükkânlar boyu çoğalan, çoğaldıkça sonsuzluğa uzayan çarşılar, engin denizlere yelken açmak demektir. Çarşılar, orada asırlardır dururlar ve capcanlıdırlar hâlâ…
Peygamberler Şehri Urfa
Mimarisi, Balıklı Göl’ü, türbeleri, geçitli dar sokakları, tabiî güzellikleri ve zengin kültürüyle olduğu kadar tarihî çarşısı, yüzyıllardır yaşatılan el sanatları, işlemeli kumaşları, isotu ve çayı ile seyyahların gözbebeği… Yüzyılların yükünü sırtlayarak günümüze ulaşan Tarihi Urfa Çarşısı, 50’ye yakın sokağı, hanları, kahveli avluları ve binlerce çalışanı ile Orta Doğu’nun en önemli kapalı çarşılarından biri. Güneş yeryüzüne gülümsemeden hareketlenen çarşı, dar koridorlarına buyur ettiği misafirlerine Orta Çağ’dan günümüze uzanan geniş yelpazeli bir tarihin türlü zaman dilimlerinde gezinme imkânı sunuyor. Çarşının taş koridorları sanki etnik bir portreler galerisi: Türkler, Araplar, Kürtler, Suriyeliler, Acemler, Azeriler ve daha kimler kimler… Çarşının neresine giderseniz gidin hep canlı ve renkli görüntüler, yüzler çıkacak karşınıza. Dökümlü ehramları ile süzülürcesine yürüyen kadınlar, en çok Suriye işi kumaşlara meraklı. Tam sekiz kapalı çarşının iç içe girmesiyle oluşan Tarihi Urfa Çarşısı’nda her bölümün bir adı var: Bedesten, Göncü, İsotçu, Kazancı, Kınacı, Saraçlar, Kürkçü, Keçeci…
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 100. sayısından (Aralık 2016) okuyabilirsiniz.