Çamlıca Basım Yayın’ın da bir külliyatını yayınladığı Prof. Dr. Mehmet Arslan çalışkanlığı ve azmi ile bize mazide kalmış ilim adamlarımızı hatırlatıyor. Hatta onu, bir yazı makinesi olan Ahmed Midhat Efendi’ye benzetiyoruz. “Sözlüğe bilmediğin kelime için bir defa, bildiğin kelime için en ez iki defa bakmalısın” ve “sözlüğe yiğitlik olmaz” cümleleri onun vazgeçilmez prensipleri arasında…
Sayın hocam, sorulara geçmeden önce kısaca kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz?
Yeni neslin bizi daha iyi anlaması ve hangi şartlar dâhilinde buralara geldiğimizin biraz da olsun anlaşılması adına izninizle kendimden ve tahsil hayatımdan biraz detaylı bahsetmek istiyorum. Belki de bu bilgiler bir ilim adamının hangi zor şartlar altında bir yerlere gelebildiğini göstermesi açısından gençlere örnek olacaktır. 1953 yılında Çorum’un Mecitözü ilçesine bağlı 20 hanelik küçük bir köyde doğdum. Henüz bir yaşında iken Amasya’ya taşındık. 11 yaşında ilkokulu bitirdikten sonra ailem maddi imkânsızlıklar yüzünden beni okula göndermedi. Annem okuma yazma bilmezdi; babam da askerlikte öğrenmişti. Evimizde takvim yapraklarından başka okunacak bir şey yoktu. Okuma ve bilgi edinme susuzluğumu gidermek için Amasya İl Halk Kütüphanesi’ne üye oldum ve orada önce hemen bütün çocuk kitaplarını, sonra da daha üst seviyede roman, hikâye, tiyatro vb. ne buldumsa okudum. İlkokuldan sonra pazarlarda sebze sattım, maçlarda su sattım, bir bakkalda çıraklık yaptım, gazeteden kesekâğıdı yapıp satarak aileme katkıda bulundum. Kısaca iki buçuk yıl kadar büyük zorluklarla hayat mektebinde okudum. Bu arada yine boş zamanlarımda kütüphaneden geniş ölçüde faydalanıp yüzlerce kitapla tanışma fırsatı buldum. Rahmetli dedemin dinî bilgisi iyi idi. İlkokul sıralarında ondan Kur’ân-ı Kerîm okumayı ve ilmihalimi öğrendim. 13 yaşımın ortalarında dedem beni Kur’ân Kursu’na gönderdi. Burada bir buçuk sene kadar din ilimleri tahsil ettim ve iyi seviyede Arapça öğrendim. Burada öğrendiğim Arapça bilgisi bana ömrüm boyunca yetti, hatta doçentlik sınavını da Arapçadan geçtim. 15 yaşıma geldiğimde yine dedem tarafından yeni açılan Amasya İmam Hatip Okulu’na gönderildim. Diğer öğrencilerin 11-12 yaşlarında başladığı okula ben 15 yaşında başlamıştım. Buradaki öğrenimim sırasında da sürekli kitap okumaya devam ettim. Batı ve doğu klasiklerinin hemen çoğunu bitirdim; ayrıca tarih, felsefe, sosyoloji sahasında temin edebildiğim birçok kitabı da okudum. Yedi yıllık olan bu okulu 1974 yılında yani 21 yaşında iken başarılı öğrencilere tanınan bir hakla sınava girerek altı yılda bitirdim. Aynı yıl Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım. Puanım çok yüksek olduğu halde edebiyatı çok sevdiğim için burayı tercih ettim. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle çalışmak zorunda olduğumdan okula fazla devam edemedim. Amasya’da birkaç yıl bir taksi yazıhanesinde kâtiplik yaptım, kahve çalıştırdım, pazarcılık yaptım ve diğer bazı işlerde de çalıştım. Fakat okumayı hiç bırakmadım, okula ve derslere fazla devam edemediğim halde okuduklarım sayesinde sadece sınavlara girerek dört yılda yani zamanında 1978 yılında buradan mezun oldum. Adana ve Amasya’da muhtelif liselerde 8 yıl edebiyat öğretmenliği yaptım. Sonra kaderin sevkiyle bir vesile ile halen bulunduğum Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimine başladım ve 1986 yılında burada asistan oldum. Kaybettiğim zamanı telafi etmek için olağanüstü bir gayretle çalışarak akademik merdivenleri hızla tırmandım ve 1999 yılının sonunda yani asistan olduktan 13 yıl kadar sonra profesör oldum. Bir dönem (üç yıl kadar) Sosyal Bilimler Enstitüsü müdürlüğü yaptım. 15 yıldır aynı bölümde bölüm başkanı olarak görev yapmaktayım. Osmanlı edebiyat, tarih ve kültürü konularında birçok makalem, bildirim ve 36 kitabım bulunmaktadır.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 90. sayısından (Şubat 2016) okuyabilirsiniz.