Anadolu’nun kalbinde, kendi ismiyle anılan şehirde, kartal yuvasını andıran yüksek bir tepede konumlanmış Seyyid Battal Gazi Külliyesi; ziyaretçilerini asırlardır tarih ve maneviyat dolu bir yolculuğa davet eder. İslâm’ın ve Ehl-i Sünnet inancının kahraman müdafii Seyyid Battal Gazi’nin adını taşıyan bu muazzam yapı, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin zarafetini ve derin manevî atmosferini aynı çatıda buluşturur…
Eskişehir’in şirin ilçelerinden Seyitgazi’ye ulaştığınızda şehre hâkim tepedeki devasa külliye hemen dikkatleri çeker. Küçük şehirdeki bu büyük külliye, beldenin atmosferini değiştirivermiştir. Seyyid Battal Gazi, hem şehre ismini vermiş, hem bölgenin manevî iklimini değiştirmiş hem de asırlardır devam eden Ehl-i Sünnet inancının kalesi olmuştur. Seyyid Gazi Külliyesi, İslâm’ın bekçiliğini yapmaya devam etmekte…
Seyyid Battal Gazi’nin türbesinin de içinde bulunduğu külliye, 150-200 metre yüksekliğindeki Üçler Tepesi’nde, kayalık sahada inşa edilmiş. İlk olarak Anadolu Selçuklu Sultanı Birinci Gıyâseddin Keyhüsrev’in hanımı Ümmühan Hatun, buraya 13. yüzyıl başlarında bir türbe, cami ve medrese yaptırmış. Bu eserlerle şekillenmeye başlayan külliye, 19. asrın sonlarına kadar yapılan çeşitli ilave ve onarımlarla günümüzdeki hâlini almış.
Sultanlar, Yalnız Sefer Niyetiyle Yola Çıkmaz!
Osmanlı Devleti’nde kervanların ve posta tatarlarının indikleri ve at değiştirdikleri yahut geceyi geçirmek üzere konakladıkları bina ve hanlara, menzil adı veriliyordu. Sefer hâlindeki askerin yiyeceklerini temin ve tedarik etmek ve bedeli mukabilinde zahire alınmak üzere menziller teşkil olunur ve bu işler menzil emini adlı memurlar tarafından görülürdü. Bu yapılar, umumiyetle bir günlük yol mesafesine göre inşa edilirdi. Seyyid Battal Gazi Külliyesi de Anadolu yol güzergâhının sağ kolu üzerinde yer alır.
Üsküdar’dan kalkan bir kervan Gebze, Diliskelesi, İznik, Lefke, Söğüt’ü takip ederek 52 saatlik bir yolculuktan sonra Eskişehir’e varıyordu. Ertesi gün sabahın alaca karanlığında tekrar başlayan 8-9 saatlik bir yolculuktan sonra, Seyyid Battal Gazi Külliyesi’ne geliniyordu. Hususiyetle klasik dönemde ordunun başında sefere çıkan Osmanlı padişahları da bu menzil yollarını kullanıyordu. Sultanlar, aylarca süren yolculuk sırasında, en kısa yolları kullanmak yerine daha ziyade, zikzaklı gidiş dönüşlerle adeta memleketi teftiş ederlerdi.
Osmanlı sultanları, peygamber torunu olan Seyyid Battal Gazi’ye son derece hürmet etti, külliyenin her daim mamur olması için büyük meblağlar harcadı. Başta Kalenderiler olmak üzere bu merkadi kendilerine ziyaretgâh edinmek isteyen pek çok Ehl-i Sünnet dışı fırkalarla tarih boyunca mücadele ettiler. Çıktıkları seferler vesilesiyle Seyyid Battal Gazi’yi ziyaretten geri kalmadılar. Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferine; Kanuni Sultan Süleyman, Irakeyn seferine giderken ordusuyla burada konakladı. Bu sefer sırasında Matrakçı Nasuh da Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn isimli eserinde külliyenin detaylı bir minyatürünü çizdi (1534). Yine Sultan Dördüncü Murad Han, 1635 Revan ve 1638 Bağdat seferine giderken Seyyid Battal Gazi türbesini ziyaret etti.