Her türlü hile ve desise nazarlarını üzerinde toplayan Sultan Abdülhamid, bunlara mukabele etmesini çok iyi bilmişti. Onun dikkat nazarları, Yıldız’dan idare ettiği topraklarla sınırlı değildi. Sarayında kurduğu istihbarat teşkilatı, hakkında yeterli bilgi bulunmasa da 33 yıl boyunca sultanın dışarıdaki gözü kulağı olmuştu…
İstihbarat, insanoğlunun var olduğu günden bu yana gerçekleştirilen bir haber alma vakasıdır. İnsanlar arası gündelik basit ilişkilerle başlayan istihbarat, zamanla şehir devletlerinin kuruluşu ve daha sonraki gelişmelerle şekillenen devlet yapısı ile daha da esrarengiz bir hâle gelmiştir. Devlet mefhumunun teşekkülünden sonra, başta yönetenlerin iktidarlarını korumak için halkı ve muhaliflerini kontrol altında tutma düşünceleri, istihbarat kavramını ortaya çıkarmıştır. Uzun yüzyıllar insanları ve muhalifleri takip etmek olarak devam eden basit anlayış, zamanla şahıs işi olmaktan çıkarak devlet kurumu hâline gelmiştir. İstihbarat faaliyeti, devlet teşkilatı bünyesinde hükümdarın şahsına bağlı olarak yürütülürken, zamanla ihtisaslaşarak kurumsallaşmıştır.
İstihbarat kelimesi, Türkçeye Arapçadan geçmiştir ve “alınan haberler-haber toplama merkezi” anlamına gelir. İngilizcede ise kelimenin karşılığı “intelligence”dır. “Akıl, zekâ, anlayış, haber, bilgi” anlamına geliyor. Görüldüğü üzere buradaki vurgu, haberin toplanmasına değil, toplananların değerlendirilmesinedir. Yani esasında istihbarat sadece casusluk, örtülü operasyon gibi faaliyetlerden ziyade, bilginin toplanması, analizi ve karar alıcılara takdim sürecidir. Bir gelenek işidir.
İstihbaratta konuyu çok iyi bilen, bu işe yatkın, yani tecrübeli kişiler önemlidir. Dünyadaki diğer milletlerde olduğu gibi Türklerde de istihbarat toplama işi, yüzyıllar öncesine uzanır. Bununla beraber ülkemizde de profesyonel/modern manada istihbaratçılığın geçmişi, ancak 19. yüzyılın ortalarına kadar gider. Bu tarihe kadar istihbaratçılık, daha çok askerî anlamda casusluk şeklinde anlaşılmış ve uygulanmıştı.
Osmanlılarda, Sultan Abdülmecid devrinden itibaren Avrupaî tarzda bir teşkilatlanma görülür. Bilhassa Sultan İkinci Abdülhamid devrinde, ülke genelinde geniş çapta teşkilatlanmış ve sultanın bizzat ilgilendiği bir yapı söz konusudur. Bu yapı, yabancı istihbarat örgütleri ve iç meselelerle yakından alakadardır. Sonraları İttihatçılar, kendi iktidarları zamanında, Sultan Abdühamid’in eleştirdikleri uygulamalarını katbekat geçecek bir teşkilat yapısını vücuda getirdiler. Öyle ki kurdukları Teşkilat-ı Mahsusa, o günden bugüne hâlâ olumsuz yönleriyle tartışılagelmiş bir teşkilattır.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 130. sayısından (Haziran 2019) okuyabilirsiniz.
Hocam tşk ediyoruz güzel yazınız için….