Hisbe Teşkilatı, “emr-i bi’l-ma‘rûf nehy-i ani’l-münker” (iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak) ilkesinin gereği olarak ortaya çıkmış bir müessesedir. Kökleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından atılan hisbe, Müslümanlar tarafından hemen her devirde etkin bir şekilde kullanılmış. Toplum içinde huzurun, ticarette de güvenin sağlıklı bir şekilde tesis edilmesinde, Hisbe Teşkilatı önemli rol oynamıştır…
Hayra Yol Gösteren, Onu Yapan Gibidir.” Hadîs-i Şerîf
İslâm dini, toplumun bütün ihtiyaçlarına dair hükümler ihdas etmekle kalmayarak, bunların uygulanmasına dair çeşitli takip müesseseleri teşekkül ettirmiştir. Bu uçsuz bucaksız medeniyetin, dünya medeniyetine mühim katkılarından biri de bugün iç kontrol mekanizması adıyla içtimai ve adlî hayatta yerini almış olan Hisbe Teşkilâtı’dır. Kelime olarak daha ziyade hesap etmek anlamında bir iktisat terimi olsa da genel ahlâk ve kamu düzeninin takibini yapan bir teşkilâta verilen isim olarak terimleşmiştir. Hazret-i Allah’ın (c.c.) pek çok âyet-i kerîmesinde zikredilen hesap kelimesi de sevabını umarak ve günahından çekinilerek yapılan amellerle ilgili bir manayı ifade eder ki zaten hisbenin de teşekkül amacı budur.
Bu teşkilâtın temel vazifesi, Kur’ân-ı Kerîm’de ve birçok surede zikredilen “emr-i bi’l-ma‘ruf nehy-i ani’l-münker” düsturuna mutabıktır. Dünyevî işleri kapsayan anlamı ise çarşı pazarda tartıları, ürünleri ve esnafın genel iş ahlâkını denetleyen ve günümüzde “zabıta” ismi verilen teşkilâtı ifade eder.
Gayemiz, Müslümanları Haram Yemekten Uzak Tutmaktır
11. yüzyılın meşhur âlimlerinden Mâverdî ve Ebû Ya‘lâ’nın bu husustaki tanımları, çoğu bilim camiası tarafından en uygunu olarak görülmüştür: “Alenî olarak terk edildiğinde ma‘ruf’u (iyiliği) emretmek ve açıktan işlendiği takdirde münkerden (kötülükten) nehyetmektir.” Bu tarif, gelecekte vuku bulacağı düşünülen ve gizliden olanı kapsamamaktadır. Zira tecessüs denilen gizli hallerin araştırılması da zaten men edilmiş bir tutumdur ki hüküm, zahire göre verilmektedir.
Kâtib Çelebi, bu mesuliyetli işi; “medeniyetin temel unsurlarından en zor ve en hassas olanı” diye tarif eder. Zira nesilleri bozan, milletleri yıkan ve beşerî nizamı altüst eden haram illetinden müminleri muhafaza etmek, öyle anlaşılıyor ki bu teşkilâtın temel gayesiydi. İnsanların harama meylettiği en mühim nokta şüphesiz ölçü ve tartılarında hakkı gözetememe durumunda vuku bulmaktadır.
İlk Muhtesip Hazret-i Ömer (r.a.)
Hisbe Teşkilâtı’nın başındaki kişiye ilk olarak “Muhtesip” ismi verildi. Bununla birlikte Âmilü’s-Sûk ve Sâhibü’s-Sûk da (Pazar Zabıtası) deniliyordu. Sonraki dönemlerde ise Vâli’l-Hisbe, Veliyyü’l-Hisbe, Mütevelli’l-Hisbe ve Nâzırü’l-Hisbe gibi benzer isimlendirmeler ortaya çıktı.
Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.), ilk defa kurduğu İslâm çarşısını asla başıboş bırakmamış ve zaman zaman çeşitli muhtesipler tayin ederek çarşı ve pazarları denetlemiştir.
Halifeliği zamanında ise Hazret-i Ömer (r.a.), ilk defa resmiyet kazandırdığı bu teşkilâtın başına Abdullah bin Atabe’yi (r.a.) tayin etmişti. Denetimler sadece çarşı-pazarla sınırlı kalmayıp, zamanla genel kamu ahlâkına müdahaleye kadar yaygın bir alana şamil olmuştu. Gerekli görüldüğünde münkerle ilgili bazı hususlarda ilin emniyet amiri olan sâhibü’ş-şurtaların devreye girdiği görülmüştür.
Emevîler döneminde bilhassa içki içenlerin yakalanıp halifenin huzuruna getirilmesi işini muhtesiplerden başka, “şurta”lar da yapmaktaydı. Bu, hiçbir zaman kurumlar arasında yetki karmaşasına sebep olmuyordu. Abbasîler ise muhtesip adını verdikleri teşkilât başkanının görev ve sorumluluklarını kesin kaidelere bağlamışlardı. Bu makam, teşrifatta yer alır ve kâdıdan sonra gelirdi.
Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 187. sayısından (Mart 2024) okuyabilirsiniz.