Günümüz şartlarında kullanılan şehir meydanı kavramı, 18. yüzyıldan sonra şekillenmiştir. Batı dünyası ile aramızdaki farklılık, kent meydanlarında da kendisini göstermiştir. İslâm medeniyeti, cami merkezli bir yapılanmayı tercih ederken Batı dünyası, daha çok geniş meydanların olduğu şehir modelini uygulamıştır. Zamanla Osmanlı da bu tarz meydanlar inşasına geçiş yapmıştır…
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde, kuruluşları yüzlerce sene gerilere uzanan şehirlerle karşılaşmışlardır. Anadolu’yu vatan yapmak amacıyla gelen ecdadımız için mesele, yeni bir şehir kurmaktan ziyade, hazır şehirleri kendi fizikî ve kültürel ihtiyaçlarına göre şekillendirmek olmuştur. Orta Çağ İslâm dünyasında en eski dönemlerden itibaren meydanlar, Batı’dakinden farklı tanımlanmış bir unsur olarak karşımıza çıkar. İslâm toplumlarında Batı’daki gibi bir meydan anlayışının oluşmaması, Batı ile Türk-İslâm kültürü arasındaki farklılıklar ile açıklanabilir. İslâm şehri ile Batı şehirleri arasındaki bu farkın sebebi de aslında dinîdir. Roma hukukuna göre şekillenen ve idare edilen bir şehir ile İslâm hukukuna göre şekillenip idare edilen bir şehir arasında, birtakım farklılıkların olması, gayet tabiîdir.
Osmanlı Meydanları Cami Merkezlidir
Osmanlı şehirlerindeki meydanlar, Batı’dan biçim, konum ve kullanım olarak farklı tarzda gelişmiştir. Osmanlı Devleti’nde kentsel mekânlar, toplumun kültürel, politik, ekonomik yapısına göre şekillenmiştir. Osmanlı şehirlerindeki meydanlar, çevresindeki yapılarla sınırlandırılmamıştır. Meydanlar, Batı’daki benzerlerinin aksine, çevrenin ortasında bir boşluk değil, tam tersine var olan çevreye dıştan eklenen kentsel bir öğe konumundadır ve merkezinde cami vardır.
Osmanlı’da meydanlar, kullanım açısından da Batı’dan farklıdır. Meydanlar, Batı’dakilerin aksine, işlevleri bakımından çarşı, pazar yerleri, mesire alanları, cami, külliye, kahvehane gibi kamusal alanlarla bir paylaşım içerisinde olmuş, çoğu zaman bu yapılar, meydanın asıl işlevine karşılık gelmiştir. Bu yüzden Tanzimat dönemine kadar Osmanlı’da, Avrupa’daki gibi bir meydan kavramının görülmediği söylenebilir.
Batı’ya doğru ilerleyen Osmanlı’nın fethettiği şehirlerdeki ana yapılar ve mekânlar, işlevi değişerek de olsa varlığını sürdürmüştür. Meselâ 1453’te fethedilen İstanbul’un, belirli bir plan şemasına göre düzenlenen Hipodrom (Atmeydanı), Konstantinos Forumu (Çemberlitaş Meydanı) veya Dikilitaş Meydanı (Tavukpazarı); Forum Tauri (Beyazıt Meydanı); Arcadius Forumu (Avratpazarı); Bovis Forumu (Aksaray) gibi şehir meydanları, Osmanlı hâkimiyetiyle birlikte pazar yeri olarak kullanılmaya başlamıştır. Nüfusun artmasıyla bu meydanlardan bazıları, gelişigüzel yapılaşma neticesinde tamamen ortadan kaybolsa da İstanbul’da 24 meydan, varlığını az da olsa sürdürmüştür.
Osmanlı şehirlerinde, Batılı manada toplanma mekânlarının olmayışının temel sebebi; halkın bir araya gelme yeri, ibadet için gittikleri camiler ve ticaret ihtiyacını karşıladıkları çarşılarının olmasıdır. Bu bağlamda devlet, cami merkezli külliyeleri, meydanların yakınlarına inşa etmiştir. Sultanahmet Külliyesi, Hipodrom’un yanında; Atik Ali Paşa Külliyesi ve Nuruosmaniye Camii, Constantinus Forumu üzerinde; Beyazıt Külliyesi, Tauri Forumu üzerinde; Şehzade Külliyesi, Filadelfion yakınında; Lâleli Külliyesi, Amastrianon yakınında; Valide Camii, Bous Forumu üzerinde; Cerrah Mehmed Paşa Camii de Arkadios Forumu yakınında yapılmıştır.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 182. sayısından (Ekim 2023) okuyabilirsiniz.