Kitâb-ı Dede Korkut, Oğuzların gelenek ve göreneklerini, gündelik hayatlarını, zorluklar karşısındaki azimlerini kendine has üslubuyla aktarır. Yüzyıllarca sözlü halk edebiyatının bir geleneği olarak iyiliği, doğruluğu ve erdemli olmayı aşılamış destanlar, 15. yüzyıldan sonra yazıya aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır…
14. asırda Türk topluluklarında, hudut boylarında şiir söyleyen halk ozanları, gün geçtikçe çoğalıyordu. Yaşanan bol vak’alı, çok hareketli hayat ve kahramanlık hadiseleri, söylenen şiirlerin, anlatılan hikâyelerin ana temalarıydı. Diğer taraftan Türk-İslâm kahramanları etrafında manzum veya mensur hikâyeler
anlatılıyor; özellikle Hz. Ali (r.a.), Battal Gazi, Danişmend Gazi menkıbeleri, halk tarafından ilgiyle dinleniyordu. Tamamen sözlü edebiyat geleneği içinde anlatılan bu şiirler ve hikâyeler, çok defa yazıya geçirilmeden, anlatanların dilinde ve hafızasında önemli kısmı onlarla birlikte yok olup gidiyordu.
İşte, aynı asırlarda teşekkül eden Dede Korkut Hikâyeleri, halk arasında büyük alaka ile yeşerip geliştikten sonra, Anadolu topraklarında yazıya geçirilerek edebiyat tarihimizin millî hazineleri arasında ışıldamaya başladı.
Dede Korkut (Korkut Ata) Kimdir?
Bozkır hayatı yaşayan göçebe Türklerin geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen bir bilgedir Dede Korkut. Eserin çeşitli yerlerinde “dede”, giriş bölümünde “ata” unvanıyla anılmıştır. Birbirinden farklı destanlar bir araya geldiğinde Dede Korkut, Oğuzlara ve hükümdarlara öğüt veren hikmet sahibi bir aksakal, yol gösterici ve akıl hocasıdır. Gerektiğinde düşmanla vuruşan bir alp, keramet gösterebilen bir eren, saygı duyulan ve sözü dinlenen âlim ve destanları nakledip onları tertip ve düzene koyan bir çeşit müellif konumundadır.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 132. sayısından (Ağustos 2019) okuyabilirsiniz.