1936 yılında “şehir mütehassısı” unvanıyla Fransa’dan getirtilen Henry Prost isimli bir mimar, tam manasıyla İstanbul’a musallat olur. Bu şehircilik uzmanı, bir yıl içinde İstanbul için bir şehir planı hazırlayabilecek kadar İstanbul’u öğrenir ve planlarını uygulamaya koyar.
Medeniyetimizin ve kültürümüzün asırlar boyu nesilden nesile devamını sağlayan bir takım unsurları vardır; din, dil, tarih, mimarî, sanat gibi. Bu unsurlar, asırlarca köklerimize bağlı kalmamızı sağlayan, geçmişle bugün ve gelecek arasındaki köprülerdir. Hepsi kendine has özellikleriyle hayatımızı şekillendirmiş, bazıları ise elimizde şekil bulmuştur.
İşte böylelerinden olan mimarîmiz, Osmanlı’dan da ötelere uzanıp yüzlerce yıl içinde yüzlerce tarz ve üslup kazanarak şekillenmiş; onca çeşitli güzellikteki camiler, medreseler, mektepler, köprüler, hanlar, hamamlar şehirlerimizin süsü olmuştur. Hatta bu konuda kuşları bile düşünecek kadar hassasiyet kazanılmış; Süleymaniye, Selimiye gibi muazzam camiler inşa edilirken, kuşlara da küçük saraylar, yani kuşevleri yapılmıştır.
Üstelik bu mimarî, günümüzde pek çok yerde olduğu gibi şehrin tabiî yapısıyla dargın ve zıt da değildir. Bir Osmanlı şehrinin binalarında kullanılan malzeme ve üslup, tabiatla hep bir uyum içindedir; sanki ağaçlarla evler o topraklarda beraber filizlenmiş, beraber büyümüş gibidirler.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Şubat (18. Sayı 2010) sayısından okuyabilirsiniz.