“Kişi, kendini bilmek gibi irfan olmaz!” demiş atalar. Kendini bilen, Rabbini de bilir, haddini de. Bu hasletlere sahip olanı ise nefis mağlup edemez. Sultan Mahmud da der ki: “Nefsi mağlup etmedikçe, düşman da mağlup olmaz!”
Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Hendek Savaşı’ndan sonra ashabına şöyle buyurmuşlardı: “Küçük harpten büyük harbe dönüyoruz.” Büyük harp, insanın nefsi ile yaptığı harptir. Nitekim insanoğlu dünya lezzetlerine kendini kaptırırsa, artık şeytan onu nefsin istek ve arzularına itaatkâr hâle getiriyor. İbn Kesîr’in ifadeleriyle: “Nefis, her ne vakit bir şeyi görüp ona meylederse, onu seviyor. Artık sevdiği şey, yani nefsin istek ve arzusu, kendisine din ve mezhep oluveriyor.”
İşte nefisle mücadelede bu hassasiyete sahip Osmanlı sultanlarından otuzuncusu ve doksan dördüncü İslâm halifesi Sultan İkinci Mahmud, bir Hatt-ı Hümâyûnunda maddî ve manevî muvaffakiyetin sırrının ancak nefse galibiyetten geçtiğini ifade etmekte. “İnsanların en büyük düşmanı nefsi olup, nefsi mağlup etmedikçe düşmana galip gelmek mümkün değildir!” diyen sultanın sözleri, hâlen güncelliğini koruyor. Müslümanların çalışmayıp tembel olması ve nefse yönelmeleri, Osmanlı sultanını hayretler içerisinde bırakmıştır. Gidecek tek yer, Allahü Teâlâ’nın huzurudur. “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” mealindeki âyet-i kerime, gönül kulağımızdan asla düşürülmemelidir. İnsanın tek yardımcısı Hazret-i Allah’tır ve nefse karşı bizleri galip edecek de yalnız odur.
Her ne kadar bu Hatt-ı Hümâyûn Kaymakam ve Kaptan Paşa’ya hitaben yazılmış olsa da günümüze de mesajlar veriyor:
Kaymakam Paşa ve Kaptan-ı Derya’m!
Gönderdiğin kurtuluş tesellisi telhis, bana ulaştı. Ben yüzümü, gizliyi ve sırları bilen Allah’a tuttum. Benim ondan başka yardımcım yoktur.
Müslümanlarda çalışkanlık yok ve bu tembellik beni hayrete düşürüyor. Yerin ve göklerin yaratıcısı olan Cenab-ı Allah bizlere yardım etsin. Bu dünyaya gelmenin amacı, nefs-i emmâreye tabi olmak değil, ancak ve ancak “Ben insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56) mealindeki âyet-i kerimenin manasıyla amel etmek içindir. Bizim en büyük düşmanımız nefsimizdir. Hâlâ nefsimize karşı zafer kazanamadık. Ne zaman nefsimize galip gelirsek, din düşmanları da ancak o zaman mağlup olur. Allah ıslah eylesin. âmin…
25 Ocak 1811
Nefsinin kontrolü altına giren kimse, onun azgın arzularından hoşlanmaya mahkumu olmuş, onun yanılmalar zindanında tutuklanmış ve kalbini faydalı şeylerden mahrum etmiş olur. Vücut azaları, toprağını azgın arzularla sulayanlar; kalplerinde pişmanlık ağacı dikmiş olurlar. İki cihan serveri, alemlerin efendisi Hz. Rasülullah Efendimiz (sav) “En mukaddes muharebe, insanın nefsine galip gelmesidir.” buyurmuşlardır. Benlik ve nefis üstünlüğü olan kişilere nasihat acı gelir, yasaklanan işler ise onların kalplerine güzel ve cazip görünür. Nefsini tamahkarlığından koruyan kimseler, saadete ererler. Ademoğlu ancak nefsinin istek ve arzularına karşı uyup ilahi emri kulak ardı etmiştir. Bu sebeple ki her zaman ezilen ve manen tükenen bir hale bürünmüştür. Osmanlı padişahını dahi üzüntü içerisinde bırakan bu nefsi hareket günümüzde de maalesef devam ede gelmiştir. Bugün Müslümanların haline bakarsanız sebebi çok açıktır. Sultanın dediği gibi nefsi terbiye etmedikçe ne kendimiz ne de milletimiz galip olur!..