Bir şehri keşfetmek için adımlamak gerekir. Şehrin büyüklüğünü anlamak içinse tepeden bakmak… Aziz İstanbul endamını sergilemek için sakinlerine o kadar çok tepe sunar ki… Âdeta “güzelliğimi temaşa için nereden bakarsan bak” der gibi…
İstanbul” ve “tepe” ayrılmaz bir bütünün tarihî bağlarla bağlanmış iki parçası gibi… “Yedi Tepeli İstanbul” ise bu durumun en güzel ifade biçimi. Eski şehir, yedi tepe üzerine kurulmuş. Sonrasında İstanbul, kabına sığamamış ve nice yerleri kendine mesken tutmuş, büyümüş de büyümüş. Her tepesinden kendine bakanları hayran bırakan, çıkılan yokuşun yorgunluğunu, manzarasının güzelliği ile unutturan bir şehir burası. İspat isterseniz Süleymaniye Camii’nin avlusundan Haliç’e, Sarayburnu’ndan Boğaziçi’ne bakmanız kâfi… Kim bilir belki Süleymaniye’yi yaparken Koca Sinan’ın hayalindeki şehri düşünür, fethettikten sonra İstanbul’u yeniden inşa eden Sultan Mehmed gibi bakarsınız bu şehre…
İstanbul’a “tepeden bakmak”, deyimdeki mananın aksine, insana kendini daha mütevazı hissettirir. Tepeden baktıkça şehrin büyüklüğü karşısında küçülür, güzelliği karşısında şehri mahvedenlerin çirkinliklerini görürsünüz. Bugün İstanbul’un güzelliğine inat, her yerinde gökdelenler yükseliyor… Şehrin tepeleri, kibir âbideleri ile kuşatılıyor. Avrupa’nın bilmem kaçıncı yüksek yapısından da izleyebilirsiniz İstanbul’u belki ama ne Çamlıca’daki gibi şehrin ruhunu çekebilirsiniz içinize ne de Eyüp’teki mezarlık yolundan çıkıp ulaştığınız huzur âlemini tarif edebilirsiniz birilerine…
Beraber Bakalım Çamlıca’dan Bu Güzel Şehre
Demin dedik ya İstanbul, sevenlerine birçok farklı yer sunar bakmak için. Bu bir solukluk yazının nefesi de bizim mecalimiz de ancak bir tepeden bakmaya kâfi. Biz de bu tek görümlük hakkımızı Çamlıca’dan yana kullanıyoruz. Niye diye sorarsanız sebebi o kadar çok ki.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 145. sayısından (Eylül 2020) okuyabilirsiniz.