İçindekiler
Tarihe Yön Veren “Han”
Karahanlı hakanı Satuk Buğra Han (901-955), amcasının yerine Kaşgar’da hakan olunca (924), Gök Tanrı inancı yerine devletin “tek ve resmî” dini olarak İslâm’ı ilân etti ve İslâmiyet’in yayılması için çalıştı. Böylece, Mete’den (Oğuzhan) gelen hanedan İslâm dinine girmiş oldu. Bu, Türk tarihinin dönüm noktası olmuştur. Birbirleriyle mücadele hâlindeki Türk boylarını tek bir çatı altında toplayan Satuk, “Abdülkerim” adını aldı.
Nasıl Müslüman olduğunu anlatan Satuk Buğra Han Destanı’nda Türk hakanı, büyük İslâm kahramanı şeklinde takdim edilmektedir. Satuk Buğra Han’ın seçtiği Hanefîlik mezhebi de Türklerin yalnız İslâm’ın değil, Sünnîliğin de büyük hâmisi olmasını sağlamış, bu suretle Hanefîlik, en yaygın mezhep olmuştur.
955 yılında vefat ederek, bugün Doğu Türkistan’da Kaşgar’a yakın bir belde olan Artuç’a defnedilen Satuk Buğra Han’ın muhteşem türbesi, hâlen ziyaretgâhtır.
Biliyor muydunuz?
Tarihte ilk kâğıt paranın M.Ö. 140 yıllarında Çinliler tarafından kullanılmaya başladığını; Batı dünyasında ise Amerika’da 1690 yılında Massachusetts Koloni Hükümeti tarafından, birkaç yıl sonra da İngiltere’de “Goldsmith” adıyla kâğıt paraların kullanıldığını; Osmanlı’da ilk kâğıt paranın Abdülmecid Han tarafından 1840 yılında “Kaime-i Nakdiye-i Mûtebere” (Para Yerine Geçen Kâğıt) adıyla, para olmaktan çok, borç senedi veya hazine bonosu niteliğinde çıkarıldığını; bu paraların matbaa baskısı olmayıp el yazısı ile düzenlenmiş ve her birine de resmî mühür basılmış olduğunu, kaimelerin taklidinin kolayca yapılması sebebiyle 1842’de matbaada bastırılmaya başladığını…
Sözlerin Asılları: Bir Çuval İnciri Berbat Etmek
(Yolunda olan bir işi, yersiz ve yanlış davranışlarla kötü duruma düşürmek, bozmak…)
İncir mahsulü daha tezgâhtayken çürük, arızalı ve hastalıklı olanları seçilir, cins cins ayrılır. Zira bir torba incirin içinde bir iki tane kurtlu, çürük incir kalacak olsa onun hastalığı öteki sağlamlara da sirayet edebilir.
Bilerek yahut bilmeyerek iyi ayıklanmayan çürük incirlerin, bir çuval inciri berbat ettiği gibi; insanın ağzından çıkan, düşünmeden söylenen bir söz de diğer iyi taraflarını gölgede bırakabilir.
Liyakat
Bir dilenci Büyük İskender’den,
“Az bir şey ihsan etmez misin?” diye para istemiş.
Büyük İskender:
“Az şey vermek bana lâyık değil.” diye başından savmak istemiş, fakat dilenci ısrar etmiş:
“O hâlde çok ihsan et!” deyince, Büyük İskender şu karşılığı vermiş:
“O da sana lâyık değil.”
İlmini Nasıl Artırdı?
Tabiin âlimlerinden İmam Şa’bi (rah.), geniş hadis ve fıkıh bilgisi ile önde gelen râvilerdendi. Derin ilmine ve devrinin en fakih zatı olarak bilinmesine rağmen fetva vermekten çekinir, kendisine sorulan sorulara çoğu zaman, “Bilmiyorum!” diye cevap verir, bilinmeyen bir konu hakkında, “Allah bilir.” demenin en güzel ilim olduğunu söylerdi.
Kendisine “Bu kadar ilmi nasıl edindin?” diye sorulduğunda, “Bıkkınlığı bırakmak, diyar diyar dolaşmak, güvercin gibi sabretmek, karga gibi erken davranmak sayesinde…” cevabını vermiştir.