“İslam dininin esası iki sözden ibarettir. Biri Cenab-ı Hakk’ın birliğini tasdik etmektir ki Arapça ‘Lâ-ilâhe illallâh’ kelamıyla eda edilir. Diğeri Muhammed aleyhisselam hazretlerinin Allah’ın peygamberi olduğunu tasdik etmektir ki Arapça ‘Muhammedün Resûlullâh’ sözleriyle yerine getirilir. Birinci söz, birçok ilahlara inanan müşriklerin itikadını reddeder. İkinci söz, Muhammed aleyhisselam hazretlerinin peygamberliğini inkâr edenleri reddeder…”
Ahmed Cevdet Paşa (1823-1895), Osmanlı’nın son asrında yetişen büyük bir İslam âlimi ve kıymetli bir devlet adamıdır. Bilindiği üzere paşa, medrese tahsilinden sonra hızla yükselerek henüz kırk yaşında iken kazasker olmuştur. Şeyhülislamlığa getirileceği söylentilerinin yayıldığı bir sırada onun ikbalinden rahatsız olan zamanın ricali, kazaskerlik rütbesini vezirliğe tebdil ve paşayı Halep valiliği ile taltif (!) etmişlerdir (1866).
Bir kimseyi ulema sınıfından çıkarmak onu ilimden uzaklaştırmak veya mahrum etmek değildir elbette. Nitekim onun iki yıl sonra Adliye Nazırı iken Mecelle’nin tedvinine başladığını görüyoruz. Bir taraftan da meşhur Tarih’inin telifine devam ediyor, mektepler için ders kitapları kaleme alıyordu. Ulema sınıfında değildi ama zamanın uleması onu “allâme-i zaman” tanıyordu.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Aralık (64. Sayı 2013) sayısından okuyabilirsiniz.