Parlak zekâlı, sert mizaçlı, bildiğinden şaşmayan, kimsenin emri altına girmek istemeyen ve deha derecesinde bir çocuk. Dünya tarihine yön verecek fetihler yapan, çağ açıp çağ kapayan, gerçekleştirilmesi en zor işleri başaran ve en önemlisi de Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) müjdesine nail olan müstesna bir şahsiyet.
Fatih Sultan Mehmed’in doğumu yaklaştığı zaman, babası Sultan İkinci Murad, sabaha kadar uyumamıştı. Gece boyunca Kur’ân-ı Kerîm okumuş ve doğacak çocuğun müjdesini beklemişti. Muhammed suresini bitirmiş, Fetih suresine başlamak üzereydi ki kapı çalındı. Saray görevlilerinden birisi padişaha beklediği müjdeli haberi verdi:
“Padişahım, müjdeler olsun. Bir şehzadeniz dünyaya geldi.”
Bu müjdeye çok sevinen padişahın ağzından şu cümleler döküldü:
“Elhamdülillah, ravza-i Murad’da bir gül-i Muhammedî açtı.”
Bir müddet sonra kundakta şehzade, padişahın kucağındaydı. Babası, sağ kulağına ezan, sol kulağına da kameti bizzat kendisi okudu. Sonra da üçer kere “Muhammed” diye seslendi oğluna. Osmanlılar çocuklarına Muhammed ismini koyduklarında, söylerken direk Muhammed ismiyle hitab etmez, hürmette kusur olmasın diye Mehmed diye hitab ederlerdi. Yazılışları aynı olan bu ismin Osmanlılar tarafından söylenişi Mehmed veya Mehemmed idi. Sultan Murad Han yanındakilere de:
“Şehzade Mehmed’imin gelmesi şanına, âleme gülâb-ı meserret saçılsın!” diyerek, yedi gün boyunca halka ziyafetler verilmesini emretti.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Haziran (10. Sayı 2009) sayısından okuyabilirsiniz.