Okumak yalnız göz gezdirmek, göz ucuyla kelimeler üzerinde kayıp gitmek değil; okumak derin derin düşünmek demek; gözün gördüğünü kalbin de görebilmesi, onu sindirmesi ve derunîleştirmesi demek…
Okumak deyince önce Cenab-ı Hakk’ın Efendimiz’e ilk vahyettiği âyet-i celile geliyor. Burada Efendimiz’e hitabın “Oku!” olduğu muhakkak; fakat bu keyfiyetten hepimizin idrak edebildiği apaçık bir husus daha var: Okumak, dolayısıyla bilmek önemli. Peki, neyi ve nasıl okuyalım? İşte bu makalenin de davası bundan ibaret. İnsanımıza ve sesimizin ulaştığı kitleye “Oku!” emri gereğince ne yapabileceklerini anlatmak.
Önce Sözlükler
Okumak nedir, önce lügatlerden tarayalım; bakalım eskiler ve yeniler nasıl tarif etmişler okumayı? Okumak onlar için ne demekmiş? Görelim… Sözlük karıştırmaya bugünden başlıyoruz; seyrimiz tarihe doğru bir gidiş olacak. Misalli Büyük Türkçe Sözlük kelimenin kökünün “okı-” olduğunu söylüyor; manası ise “çağırmak, davet etmek” demek. Sözlükte “okumak” fiiliyle kurulan deyimlerden ayrı tam 13 farklı mana verilmiş bu kelime için. İlki, “Bir yazıda ne yazıldığını sadece gözle ve aynı zamanda seslendirerek çözmek.” İkincisi, “Bir yazıda anlatılmak istenen manayı anlamak, öğrenmek.” Diğer 11 ayrı anlamı buraya kaydetmek bu yazının hacmini artıracağı için terk ediyoruz. Şimdi zamanda kısa bir yolculukla hemen yirminci yüzyılın başına, yani tam 110 yıl öncesine götürüyoruz sizi. Şemseddin Sami Bey’in Kamus-ı Türkî’sinde “okumak” maddesini şöyle bir gözden geçiriyoruz.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Temmuz (23. Sayı 2010) sayısından okuyabilirsiniz.
57. Alay’ın başında, elinde kılıcıyla süngü hücumuna kalkan bir komutan olarak görev yapan Hüseyin Avni…
Yarbay Hüseyin Avni Bey’in cephedeki en büyük tesellisi, ailesiyle kurduğu mektuplaşma bağıydı.
Çanakkale Arıburnu’nda şehit düşen 57. Alay Komutanı Piyade Yarbay Hüseyin Avni Bey’e ait kanlı üniforma…
Annemin kardeşlerime söylediği ninnide geçen “Konya dağlarında Emir Sultan” ifadesinin izini sürdüğümde rastladım…
Güzelce Kasım Paşa’nın inşa ettirdiği Cami-i Kebir, Sultan Abdülaziz ve Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın şefkatli…
Selçukluların Anadolu’ya gelişi, tarihin seyrini değiştiren bir dönüm noktasıdır. Bu, yalnızca bir fetih ya da…