Mangala; Orta Asya’daki ismiyle ‘dokuz kumalak’. Günümüzde birçok coğrafyada farklı isimlerle oynanan bu tarihî oyun, ülkemizde ise zamanla unutulmuş… Gerek devlet nezdinde gerekse özel müteşebbislerin gayretleri ile mangala yeniden hayat buluyor…
4000 yıllık maziye sahip bir zekâ ve strateji oyunudur Mangala. “Mangala” kelimesinin Arapçadaki n-k-l kökünden üretilen nakl kelimesinden Türkçeye, “aktarma, taşıma” manasından geçtiği tahmin edilmektedir. Bunun yanında, Türklerin oyuna bakış açısından hareketle Mangala’nın ‘manga’ (en küçük askeri birlik) kelimesinden üretildiği de ifade edilmektedir. Pek çok kültür ve coğrafyada farklı isimlerle ortaya çıkan bu strateji oyununun bizdeki mazisi ise Göktürkler, Hunlar ve Sakalara kadar uzanıyor. Oyun olarak bilinen kültür unsurları, aslında Türkler tarafından her devirde fizikî ve zihnî bir gelişim aracı olarak kullanılmıştır. Türk kültüründe oyun, amaç değil araçtır. Matrak ve tomak sporlarını harplere fizikî hazırlık olarak icra eden Osmanlılar, Mangala oyununu ise zekâ ve stratejide ilerleme, maksadıyla oynamışlardır.
Türk Mangalası
Türk Mangalası’nı diğerlerinden ayıran en önemli hususiyet, oyuna bakış açısı ve oyundan elde edilen tecrübenin hayatta kullanılmasıdır. Farklı coğrafyalarda, oyunun ana öğesi konumunda olan taşlar “tohum” olarak adlandırılmış, oyuncuların her bir hamlesi “tohum saçma” olarak değerlendirilmiştir. Türklerde ise sözünü ettiğimiz bu taşlar birer “asker” olarak telakki edilmiş, oyuncuların kullandıkları alanlar da “karargâh” olarak isimlendirilmiştir. Bundan da anlaşılır ki Türkler Mangala’yı bir eğlence olarak değil, daha çok eğitim aracı olarak görmüşlerdir.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Aralık (76. Sayı 2014) sayısından okuyabilirsiniz.
Tasavvufun derinliklerinde yoğrulmuş, ilim ve hikmetle mücehhez velî ve Peygamber neslinden olan Emir Sultan Hazretleri’nin,…
Bir zamanlar Osmanlı’nın sanayi hamlelerinden biri olarak kurulan ve yıllarca Eyüpsultan’ın silüetinde mütevazı duruşuyla varlığını…
Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, nice vezirler; camilerde zafer öncesi ellerini kaldırıp dua etmiş, cemaatle aynı…
Nadarlar, dünya fotoğrafçılığının seyrine damga vuran bir aile. Paul Nadar da fotoğrafçı babanın fotoğrafçı oğlu.…
Bu makalemizde Ârif Hikmet’in hem sanat anlayışına hem de Hatt-ı Sünbülî’nin tasavvufî estetiğine göz atıyoruz…
İslâm’da kadın, yalnızca bir birey değil; rahmetin, şefkatin ve faziletin timsalidir. Cahiliye devrinin karanlığını vahyin…