Categories: Yerinde Tarih

Takkeci İbrahim Ağa Camii

İstanbul kara surlarının Topkapı’sından dışarı çıkıyorsunuz. Yol kenarında bulunan kurşun çatılı yapının önünden arabayla hızla geçip gidersiniz. Hemen o esnada gözünüz pek bir şey algılamayabilir. Ancak yaya olarak etrafında dolaşır ve içine girerseniz, sizi inşa sanatımızın mümtaz bir eseri karşılar. Takkeci İbrahim Ağa yahut Takkeci İbrahim Çavuş Camii, içinde sırlar barındırır. Bir rüya sayesinde, döneminin göz alıcı çinileriyle süslü bu cami yapılır…

1453 yılının Nisan ayı… Fatih Sultan Mehmed Han, kutlu ordusuyla birlikte, İstanbul surları önlerinde… Sultan, şehri koruyan surları yıkmak için Marmara Denizi’nden Haliç’e uzanan duvar hattı boyunca, on dört batarya yerleştirmişti. Her bataryada dört Osmanlı topu bulunuyordu. Macar asıllı Urban’ın döktüğü büyük top da evvela Edirnekapısı hizasında tabya edilmiş, sonradan Topkapı hizasına getirilmişti. Batılı tarihçiler bu topa büyük önem verirler ve şehrin alınışında neredeyse birinci derece rolü olduğunu ileri sürerler. Ancak topun dökümü hatalıydı ve ilmî hesaplara dayanmıyordu. Bilindiği gibi bu yüzden birkaç atıştan sonra parçalanmış ve dökümcüsünün de ölümüne sebep olmuştu. İş yine Osmanlı mühendislerinin döktüğü toplara kalmıştı. Kısacası İstanbul’un fethinde sanıldığı kadar büyük rolü olmamıştı.

Hayırdır İnşaallah!

İşte bu büyük topun yerleştirildiği konumda, bugün hâlâ mevcut olan Takkeci İbrahim Ağa Camii bulunuyor. Sur dışında, eski Davutpaşa Caddesi ve Topkapı Mezarlığı ile E-5 karayolunun kesiştiği köşede yer alan bu küçük ama şirin 16. yüzyıldan kalma caminin, ilginç bir inşa hikâyesi vardır. Caminin bânîsi İbrahim Ağa, arakiyecilik yaparak yani takke yapıp satarak geçinir. Topkapı dışında evi ve Arakiyeciler Çarşısı’nda dükkânı vardır. Burada takke yaparak kimseye muhtaç olmadan, pek mütevazı hayat sürer. Bir hanımı, bir kızı ve iki oğlu vardır.

Takkeci İbrahim Ağa’nın bir hayali vardır. Ahiret zenginliği için mahallesinde cami yaptırmak… Ancak fakirdir İbrahim Ağa. Arakiyecilik yaparak arzusunu gerçekleştirmesi pek de mümkün gözükmemektedir. Sürekli dua ve niyazda bulunur. Bir gece rüyasında kendisine seslenilir: “Bağdat’a git. Geçip İmam-ı Âzam Kapısı’ndan gir. Köprünün karşısında hurma ağacı ve buna sarılı asma vardır. O asmanın üzümünden üç tane kopar ve ye. Senin kısmetindir!”

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 200. sayısından (Nisan 2025) okuyabilirsiniz.

Emre Boyacı

Recent Posts

Reval Görüşmeleri (1908)

Haziran 1908’de Baltık Denizi kıyısındaki Reval şehrinde, İngiltere’nin kral ve kraliçesi ile Rusya’nın çar ve…

4 hafta ago

Cüzzamlılar

Avrupa’da yaygın olan cüzzam hastalığı, haçlıların Kudüs’ü işgaliyle başka coğrafyalarda da görülmeye başlamıştı. Bu hastalığı…

4 hafta ago

Betona Gömülen Hatıralar

Toprak, bir milletin hafızasıdır. O hafızanın en derin satırlarını ise mezar taşları yazar. Her biri…

4 hafta ago

Sakarya Nehri’nin Doğduğu Topraklarda Bir Osmanlı Mirası Mahmudiye ve Çifteler

Eskişehir’in doğusunda, Sakarya Nehri’nin sessiz pınarlarından hayat bulan verimli bozkırlarda, iki kardeş ilçe yükselir: Çifteler…

4 hafta ago

Fatih Sultan Mehmed Han’ın Sırtını Yasladığı Âlim Fenârîzâde Ali Çelebi

Sultanların saltanatına değer katan seçkin âlimlerden biri de, Sultan Fatih’in en büyük destekçilerinden Fenârîzâde Ali…

4 hafta ago

Timur Han’ın Hindistan Seferi

Ordusu, müneccimlerin vereceği haberi beklerken o, okuduğu âyet-i kerîmelerle askerlerine en büyük dayanağı sağlamıştı…

4 hafta ago