Fort Nelson Müzesi, Royal Armouries (Kraliyet Silahhaneleri) bünyesindeki koleksiyonun önemli bir parçasını barındırıyor. Dünyanın farklı coğrafyalarından Birleşik Krallık’a getirilen savaş aletlerine ev sahipliği yapan koleksiyonda, 221 tane Osmanlı-Türk eseri de bulunuyor.
“Yerinde Tarih” bölümüyle ecdadın farklı coğrafyalardaki izlerini sürdüğümüz keşif yolculuğunda gemimizi bu kez Portsmouth sahiline demirledik. İngiltere’nin bu önemli liman bölgesinde birçok müze varken bizim kalbimizin attığı yer belliydi. Portsmouth şehrinin yakınlarındaki Fort Nelson Kraliyet Silahhanesi… Fatih Sultan Mehmed devrine ait Şâhî Topu gibi bizim için çok önemli eserlerin yer aldığı müzeyi gezenlerin gözleri, bu eserlerin ihtişamıyla kamaşırken bizleri derin bir hüzün aldı. Bir zamanlar düşman askerlerine aman vermeyen bu tarihî silahlarımıza bakan yabancı gözler, vatanından ayrı olmanın burukluğunu anlayamazdı.
Ecdadı keşif yolculuğumuza, yine ecdadın “Erken kalkan yol alır!” düsturuyla başlıyor ve sabahın ilk ışıklarıyla Londra’dan Portsmouth’a doğru yola koyuluyoruz. Seyahatimizde İngiltere’nin alametifarikası, her an yağmaya hazır kara bulutlar da bize eşlik ediyor. Yaklaşık 2 saat sürecek bu yolculuğumuzda canınız sıkılmasın ve gideceğimiz müze hakkında ön malumat olsun diye Fort Nelson Kraliyet Silahhanesi hakkında kısaca sizleri bilgilendirmek isteriz.
Müzenin yer aldığı kale, İngiltere’nin 1860’lı yıllarda muhtemel Fransız saldırılarına karşı savunma hattı oluşturmak maksadıyla inşa ettirdiği yapılardan biri. Portsdown Tepesi’ne kurulan bu kaleler ile ülkenin önemli liman merkezi konumundaki Portsmouth ve tersanesinin korunması hedefleniyordu. Fakat bölge herhangi bir saldırıya maruz kalmayacak ve kaleler atıl duruma düşecekti. Bu sebeple İngiltere tarihinin çok pahalıya mal olan bu savunma yatırımı, devrin başbakanına ithâfen Palmerston Çılgınlığı (Palmerston’s Folly) olarak adlandırılmış.
Bu çılgınlığın bir parçası olan Fort Nelson da zaman içinde farklı maksatlarla kullanılagelmiş. 1960’lı yıllarda atıl hâle gelen kale, kapsamlı bir restorasyonun ardından müze hâline getirilmiş. Bugün Tower of London (Londra Kulesi) ve Leeds’te bulunan müzeyle birlikte Kraliyet Silahhanesi koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor.
Keyifli bir yolculuğun sonunda Fort Nelson Müzesi’ne ulaşıyoruz. Ve beklenen yağmur damlaları da üzerimize düşmeye başlıyor. Islanmamak için vakit kaybetmeden içeriye giriyor ve görevliden müze hakkında malumat alıyoruz. Bu arada, İngiltere seyahatimiz esnasında gezdiğimiz müzeleri müşahede ederken dikkatimizi çeken birkaç husus oldu. Müzeler burada sadece ziyaret edilip, görülüp geçilen yerler değil; aynı zamanda insanların rahatça vakitlerini değerlendirebildiği birer hayat alanı. Ziyaretçiler yemeğini de burada yiyebiliyor, dinlenip sohbet edebiliyor, müzeye veya İngiltere’ye has hediyelik eşyaları satın alabiliyor. Görevlilerin ilgi ve alakaları fevkalade. Türkiye’de örneklerine çok az rastlayabileceğimiz bu müze ve müzecilik anlayışını İngiltere’nin her tarafında -en azından bizim ziyaret ettiğimiz birçok müzede- bulmak mümkün.
Müze görevlisine Türkiye’den geldiğimizi söyledik ve Fatih devrine ait topun nerede olduğunu sorduk. Görevli gayet alakalı bir şekilde, bu devasa topun hemen müze sergi alanının girişinde olduğunu söyledi. Hatta yine Osmanlı devrine ait başka bir topun burada olduğundan da bahsetti.
Sabırsızlıkla girdiğimiz sergi alanında Şâhî Topu, tüm ihtişamıyla ve asaletiyle bize “hoş geldiniz” diyordu sanki. Yüzlerce eser içerisinde müzenin hemen girişinde sergilenen ecdad yadigârımız, âdeta Osmanlı misafirperverliğini temsil edercesine ziyaretçilerini kapıda karşılıyor. Bizim “Şâhî” dediğimiz, (Fatih devrinde İstanbul’un fethi için döktürülen toplara Şâhî ismi verilmiş. Fetihten sonra döktürülen iki parçalı devasa toplar da aynı isimle anılmıştır.)
İngilizlerin de Dardanel Topu diye isimlendirdikleri bu ecdad yadigârının asırları ve denizleri aşan ilginç bir hikâyesi var. Başlı başına bir makale konusu olabilecek bu tarihî topumuzdan kısaca bahsedecek olursak; üzerindeki kitabeye göre yapım senesi 1464. Uzmanlar tarafından zamanının çok ilerisinde bir teknolojiye sahip olduğu ifade edilen tunçtan top, yine kitabede yer alan bilgiye göre Münir Ali isimli top ustası tarafından dökülmüş. İngilizler, Kırım Savaşı vesilesiyle müttefikleri Osmanlı’yı daha yakından tanıma imkânı bulmuşlardı.
Çanakkale’deki kale ve topları dikkatle inceleyen İngiliz subayları, daha önce Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslara destek maksadıyla geldikleri Çanakkale Boğazı’nda kendilerine büyük zayiat verdiren toplardan çok etkilenmişlerdi. Bu toplardan birisini istemişler, hatta satın almayı teklif etmişlerdi. Birçok defa yapılan teklifleri nezaketle geri çeviren Osmanlı, nihayetinde Abdülaziz Han’ın 1867’deki İngiltere seyahatinden sonra padişahın hediyesi olarak topu İngiltere’ye gönderdi.
Dünya savaş tarihi için büyük öneme sahip, Fatih devri top teknolojisinin bir parçasını, daha yakından görmüş olduk. Ecdadın her alanda vurduğu mührün nadide bir numunesini Türkiye’de değil de İngiltere’de görmenin burukluğu olsa da onunla yakından hemhal olmak bize iyi geldi.
Şâhî topuyla selâmlaştıktan sonra müzede tarih yolculuğuna devam ediyoruz. Dikkatimizi, namlusu alt kattan başlayıp bulunduğumuz kata kadar uzanan devasa bir silah çekiyor. Alt kata inip yakından incelediğimizde uzun boru şeklindeki bu şeyin, aslında büyük bir savaş aletinin sadece bir parçası olduğunu öğreniyoruz.
Saddam Hüseyin, Irak-İran savaşında kullanılmak üzere “süper uzun menzilli” bir top için dünyanın önde gelen ağır silah uzmanlarından Kanadalı Mühendis Gerald Bull ile temasa geçer. Büyük Babil (Big Babylon) ismi verilen projeyle İran’ın uzak mesafeden kolayca vurulabilmesi hedeflenmiş. Fakat bu minvalde yapılan çalışmalar, Gerald Bull’un şüpheli ölümüyle neticesiz kalmış. Proje kapsamında İngiltere’de üretilen namlu parçalarının bir kısmına gümrükte el konulmuş. Şu an Fort Nelson Müzesi’nde bulunan ve fotoğrafını gördüğünüz kısım, 26 parçadan oluşması düşünülen silahın sadece 2 parçası. “Bir kısmı bu kadar uzunsa tamamı ne kadar olurdu?” sorusunu yanımıza alarak seyahatimize devam ediyoruz.
Dünyanın dört bir yanından getirilmiş ağır silahlara ev sahipliği yapan müzede özellikle dikkatimizi çekenler, farklı şekillerde ve üzerinde envai çeşit işleme bulunan eserler oluyor. Myanmar’dan getirilen, 18. yüzyıldan kalma ejderha başlı bronz top ve kaplana benzer, Hindistan yapımı silah gibi, işlemeleriyle bir savaş aletinden çok sanat eserini andıran silahlar bizlere farklı bir pencere açıyor. Savaş için sanat…
Üzeri süslemeli bu eserlerden bizi en çok etkileyeni, bir Osmanlı topu oluyor. Buraya gelinceye kadar varlığından bile habersiz olduğumuz ve görevlinin, “Fatih’in Şâhî Topu’nun haricinde de Osmanlı topu var…” dediği eserin yanındayız şimdi. Açık bir sahada birçok savaş aletinin arasındaki bu mahzun ama vakur top, Sultan Üçüncü Ahmed devrine ait. Onu yanındakilerden ayıran ve ilk bakışta fark edilen özellikleri ise turkuaz rengi ve üzerindeki yoğun çiçek işlemeleri. Daha önce hiçbir Osmanlı topunda görmediğimiz kadar fazla olan bu işlemeler, devrin Osmanlı sanat estetiğini yansıtması açısından önemli bir numune. Bu yüksek sanat değerine sahip bronz topumuz, 1857’de Abdülaziz Han tarafından Kraliçe Victoria’ya gönderilmiş. Muhtemel ki bu eser; Şâhî Topu’nu ısrarla isteyen İngilizlere, Osmanlı hükümetinin nezaketen gönderdiği hediye top. Varlığını hiç bilmediğimiz bu ecdad şaheserini burada görmek bizim için büyük bir sürpriz oldu. Ve “Ecdadın izlerini dar kalıplara ve coğrafyalara sıkıştırmaya çalışmak, onların cihanşümul davalarına yapılan en büyük haksızlık olacaktır.” düşünceleriyle ecdad yadigârlarına veda ettik.
YAZININ TANITIM VİDEOSUNU İZLE
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!
View Comments