Bugün yaklaşık 600 milyon insan tarafından konuşulan Urduca, insanlığa Gazneliler ve Babürlülerin hediyesidir. Türkçe, Arapça ve Farsçadan aldığı kelimelerle zenginleşen bu dil, yüzyıllar boyunca Hint-İslâm coğrafyasının kalbinde yaşamış ve büyümüştür…
İnsanın “eşref-i mahlûk” olması, birtakım faziletleri sebebiyledir. Bu faziletlerin en önemlilerinden birisi de konuşabilme kabiliyetidir. Bütün mahlûkatın yaratıcısı Allahü Zülcelal, insanoğluna konuşma kabiliyeti vermekle onu diğer canlılardan ayırarak “çok kıymetli” kılmıştır. İlk insan ve ilk nebi Âdem Aleyhisselâm’dan itibaren insanlık, lisan ile tanışmış ve nesilden nesile bu lisan genişleyerek, farklılaşarak devam etmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyet-i kerîmesinde, Âdem Aleyhisselâm’ın Cenab-ı Hakk’a münacatından, Habil ve Kabil’in konuşmalarından bahisle, onların sözlerine yer verilmiştir. Dolayısıyla lisanın varlığı, insanın yeryüzündeki varlığı ile başlar.
Yeryüzünde 7000’e yakın lisanın konuşulduğu tahmin edilmektedir. Bu dillerin önde gelenlerinden biri de Urducadır. Yaygın kanaate göre Gaznelilerin, Hindistan fetihleri sırasında mahallî dillerin, Müslüman askerlerin konuştuğu Türkçe, Farsça ve Arapça ile karışması sonucu oluşmuş, zamanla gelişerek bugüne ulaşmıştır. Urdu kelimesinin, Türkçedeki ordu kelimesinin değişmiş hâlidir. Saray-asker çevresinde konuşulduğundan ordu-urdu dili olarak adlandırıldığı söylenmektedir.
Dünya genelinde, özellikle Hint alt kıtasında yoğun olarak konuşulan ve yaklaşık 600 milyon kişinin bildiği bir dil olan Urduca, Müslüman milletlerin ortak dilleri arasında da önemli yere sahiptir. Yapılan istatistiklerde, anadili olarak konuşan kişi sayısı bakımından daha alt sıralarda görünse de Urducayı konuşan ve anlayan kişi sayısı oldukça fazladır.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 202. sayısından (Haziran 2025) okuyabilirsiniz.
Tasavvufun derinliklerinde yoğrulmuş, ilim ve hikmetle mücehhez velî ve Peygamber neslinden olan Emir Sultan Hazretleri’nin,…
Bir zamanlar Osmanlı’nın sanayi hamlelerinden biri olarak kurulan ve yıllarca Eyüpsultan’ın silüetinde mütevazı duruşuyla varlığını…
Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, nice vezirler; camilerde zafer öncesi ellerini kaldırıp dua etmiş, cemaatle aynı…
Nadarlar, dünya fotoğrafçılığının seyrine damga vuran bir aile. Paul Nadar da fotoğrafçı babanın fotoğrafçı oğlu.…
Bu makalemizde Ârif Hikmet’in hem sanat anlayışına hem de Hatt-ı Sünbülî’nin tasavvufî estetiğine göz atıyoruz…
İslâm’da kadın, yalnızca bir birey değil; rahmetin, şefkatin ve faziletin timsalidir. Cahiliye devrinin karanlığını vahyin…