Manşet

Çinli Müslüman Amiral Zheng He

Çinli Müslüman Amiral Zheng He’nin, bir Müslümanın hangi zorluklarla karşılaşırsa karşılaşsın İslâm şiarını devam ettirdiği müddetçe neler ortaya koyabileceğini isbatlar nitelikte bir hayat hikâyesi vardır. Çalışkanlığı ve azmiyle kazandığı dünyevî rütbeleri İslâm’a hizmete sarf etmesi takdire şayandır. Onun hayat hikâyesini okuyarak, İslâm memleketlerinden ne kadar uzakta olursa olsun İslâmiyet’e kalben bağlı birinin gayretini görecek ve İslâmiyet’in büyüklüğünü anlamada bir merhale daha kat edeceğiz…

Çin’deki ilk Müslümanlar Orta Asya’dan gelen Arap askerî birlikleri ile 8. asırda Kanton şehrine yerleşen Müslüman tüccarlardı. Çin’e göç eden Müslümanların temel mayası Orta Asya’da atılıyordu. Bu devrirde Semerkand’a Hanefi fıkıh mezhebi ve Maturidi itikadı yerleşmişti. Özellikle Buhara ve Semerkand gibi merkezlerden göç edenler sadece göçmen değil aynı zamanda İslâm’ı dillerden gönüllere nakşeden sufi vaizlerdi. Bunlar, Ahmed Yesevi hazretleri gibi hâcelerin rahlesinden geçmiş, tedrisatı sağlam kimselerdi.

Bu Müslümanlar Çin’de yaşamalarına rağmen sosyal, siyasî ve hukukî olarak Çin yönetimine bağlı kalmadılar. Uzaktaki Müslüman hükümdarın tebaası sayıldılar ve kendi memurları tarafından idare edildiler.

Moğolların Çin’i ele geçirmesi ve Yuan Hanedanı’nın (1271-1368) ortaya çıkışı Müslümanları güçlendirdi. Moğollar devlet idaresinde Müslümanları görevlendirdi. Çin ve Orta Asya arasındaki kültürel ve ticarî bağın artmasına müsaade ettiler. Müslümanlar önceden sadece Kuzeybatı Çin’e yerleşebilirken artık Çin’in Güneybatısı ve Yunnan eyaletine de yerleşebiliyorlardı. Birçok şehirde Müslümanlar kadıları, şeyhülislamları ve pazarlarıyla ayrı bir sosyal yapı oluşturdular.

Ming Hanedanı dönemi ise Müslümanların yetişmiş insan potansiyelini ortaya koyduğu bir özellik taşır. Göçmen Müslümanların evlatları imparatorun en yakınındaki insanlara dönüşmüştür. Çin’e mütercim, astronom, kâşif, asker, denizci, ilahiyatçı, posta memuru ve kervancı olarak hizmet etmektedirler. Çin’e yerleşen Müslümanlarda zamanla bazı sosyal alanlarda asimilasyonlar oldu. Ancak asla Müslüman kimliklerini arka plana itmediler. Namaz ve ibadetlerini aksatmadılar ve Müslümanlar arasındaki ahengi kaybetmediler. Bir imamın otoritesi altında Müslümanların, camileri, hayır kurumları, okulları ve vakıfları vardı.

Zheng He’nin meşhur filosunun inşa süreci

Esirlikten Amiralliğe

Zheng He Çin’in Yunnan şehrinde 1371 yılında Müslüman bir ailede dünyaya geldi. Doğum adı Ma He’dir. İslâmî kaynaklarda ise ismi Hacı Mahmud Şems olarak geçmektedir. Ailesi Hui kökenli Çinli Müslümanlardır. Babasın adı Mir Tekin, dedesinin adı Kerameddin’dir. Babası ve dedesi hacca gitmiştir. Atalarının Çin’e Buhara’dan göç ettiğine dair rivayetler bulunmaktadır. Ailesi onu Arapça öğrenmesi ve İslâm dinine ait şeyler okuması için teşvik etmiştir. İslâmiyet’i yaşatma ve yaymasına yönelik hassasiyetlerinin bu derece güçlü olmasında dinî yönü kuvvetli bir nesilden gelmiş olması etkili olmuştur. Ayrıca dedesinden ve babasından dinlediği Hac hatıralarının ilerde çıkacağı seferlere kaynaklık ettiği düşünülmektedir.

O dönemde Çin Moğol istilası altındaydı ve Yunnan’ı da onlar yönetiyorlardı. Ma He 10 yaşlarına geldiğinde Ming Hanedanı Yunnan şehrini geri aldı ve Çin’e tekrar Çinliler hükmetmeye başladı. Yunnan şehri geri alınırken Ma He’nin babası şehit edildi ve kendisi de esir alındı. O dönemdeki geleneklere göre esir çocuklara yapıldığı gibi o da hadım edildi ve Çin prenslerinden Zhu Di’nin hizmetine verildi. Yıllar sonra Zhu Di iktidarda hak talep edince bir iç savaş çıktı ve ülke yönetimini Zhu Di ele geçirdi. Ma He de bu dönemde onunla birlikte savaştı ve hükümdarlığa giden yolda ona çok yardımcı oldu. İmparator da onu sarayda önemli görevlereM getirdi ve ismini Zheng He olarak değiştirdi. İmparatorluğun okulunda eğitim gördü ve belli bir süre imparatorun yanında yöneticilik yaptı. Bu dönemde çalışkanlığı, hadiselerin iç yüzünü kavrama kabiliyeti, olgun kişiliği ve askerî dehasıyla ön plana çıktı. İmparator için en güvenilir insanlardan biri haline geldi.

Seyahatler Başlıyor

Ming Hanedanı döneminde (1368-1644) Çin dünyanın en güçlü ve refah içindeki ülkelerinden biriydi. Yeni imparator Çin hanedanını dünyaya tanıtmak, ticarî ve diplomatik ilişkiler kurmak amacıyla büyük bir filo inşa ettirdi.

Kurulan filo, kendisinden on yıllar sonra Keşifler Çağı’nda kurulacak olan Batı filolarından dahi büyüktü. 27.000 denizciden ve 48 tanesi büyük 150 parça gemiden oluşan devasa bir filoydu bu. Vasco Da Gama’nın mürettebatından 150 kat; gemi sayısı bakımından 90 kat büyüktü.

Filonun başında ise güvenilirliğini isbatlamış Zheng He vardı. Zheng He, Güney Çin Denizi’nden başlayarak Güneydoğu Asya, Hint Okyanusu, Hürmüz Boğazı, Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Doğu Afrika sahillerine gitti. Otuzdan fazla ülkeyi ziyaret eden Zheng He’nin bu seyahatlerinin dünya tarihi açısından önemi, Keşifler Çağı’ndan önce Batılı seyyahların ve kâşiflerin hayal bile edemeyeceği derecede mesafeler kat etmiş olmasıdır. Seyahatler sayesinde Çin astronomi, tıp, coğrafya alanlarında ilerlemiş, Çin’e değerli ürün akışı artmıştır.

Zheng He, yedinci ve son seyahatini 1431-33 yıllarında 60 yaşlarında iken yaptı. Seferden dönerken hastalandı ve 1433 yılının 4. ayında Güney Hindistan açıklarında vefat etti. İslâmî usullere göre denize defnedilse de Çin’de makam olarak kabri bulunmaktadır. Mezarının başucunda Çince ve Arapça olarak “Allah büyüktür” yazar. Zheng He bu seyahatleri gerçekleştirirken Müslüman olduğunu asla unutmadı ve Müslümanlığı yaymayı kendine gaye edindi.

Malezya’nın Malaka şehrinde bulunan Zheng He heykeli

Zheng He’nin Güneydoğu Asya’daki İslâmî Faaliyetleri

Güneydoğu Asya’nın İslâmla tanışması muhtelif şekillerde oldu. 7. ve 8. yüzyıllarda Müslüman tüccarların bölgeye gelmesiyle birlikte ilk defa İslâm’la tanışıldı. 13. yüzyıla gelindiğinde ise Çin’den, İran’dan ve Hindistan’dan gelen Müslümanlar İslâm’ı yaymaya gayret etti. Marco Polo ve İbni Battuta’nın seyahatnamelerinden öğrendiğimize göre bu dönemde İslâm dini bölgeye gelmişti. Fakat Müslüman varlığı zayıftı ve örgütlü değildi. İslâm, bölgede daha yeni yayılıyordu ve putperestlik hâlâ yaygındı. Bunda iki sebep ön plana çıkıyordu: Birinci olarak bölgede Budizm çok etkiliydi. İkinci olarak da yerel krallıklar kendilerini Hindu ve Budist olarak tanıtıyor ve İslâm’ın yayılmasını engellemeye çalışıyorlardı.

Zheng He bölgedeki ziyaretlerinde cami olmayan yerlere cami inşa ettirdi. Bölgede kaldığı sürede Müslüman mürettebatıyla camilere gitti. Ramazan-ı Şerif orucunu tuttu. Yapılan camilerin etrafında yavaş yavaş bir Müslüman cemaati oluşmaya başladı. Yanında getirdiği Müslümanların bazılarını bu cemaatlere idareci olarak bıraktı. Müslüman cemaati bu şekilde birliğini sağladı ve İslâmi irşat vazifesi yürütmeye başladı. Bu şekilde başlayan İslâm hizmeti gün geçtikçe yeni açılan camilerle desteklendi ve Müslüman cemaati büyüdü. Zaman zaman bu toplulukları kuvvetlendirmek için Çinli Müslümanları yanında getirerek buralardaki cemaatlere ekledi. Kendisinin vefatından sonra dahi bu kişiler faaliyetlerine devam ettiler. İslâm ile yeni tanışan yerlerde İslâm âlimleri yetişmeye başladı. İnsanların hidayeti için İslâm dinini yaymak maksadıyla büyük çaba sarf edildi. Zheng He’nin tayin ettiği kimseler İslâm şiarına sahiplerdi ve İslâm’ın yayılması için maddi ve manevi büyük gayret gösterdiler. Bu kişilerin yaptığı çalışmalar o yıllarda çok büyük tesir göstermemiş gibi gözükse de ilerleyen yıllarda gözle görülür bir şekilde etkileri ortaya çıktı. Bu kimseler İslâm’ın yayılması için sahip oldukları samimi mayayı nesilden nesile büyük bir ciddiyetle aktardılar.

Zheng He ve vazifelendirdiği kişiler İslâm’a geçiş için zorlayıcı olmadılar. Mahallî sakinler, İslâm’ı tedricen ve gönüllü olarak seçti. İslâm’ın nurlandırdığı kalpler örnek bir hayat teşkil etti. Düzenli ve temiz olan bu düstur, Budistlerin de dikkatini çekti. Ayrıca İslâmiyet’in insanlar arasında ayrımcılık gözetmemesi ve kul olarak tüm insanların Allah katında eşit olması hidayete vesile oldu. Oruç, zekât gibi toplumsal yönü olan ibadetler insanların İslâmiyet’e bakışını olumlu yönde etkiledi. Kur’ân-ı Kerîm, gönüllerinde var olan İslâm cevherini ortaya çıkardı. Zheng He’nin bu teşebbüsleri sayesinde 1411-16 yılları arasında Malay Yarımadası, Cava Adası ve Filipinler Çinli Hanefi mezhebine sahip Müslümanlar ile tanıştılar. Bu bölgede açtığı camileri seyahatleri esnasında ziyaret etti. 1419 yılında Zheng He, Champa’da yaşayan Yunnan göçmeni Bong Tak Keng’u Güney Doğu Asya’daki tüm Müslüman topluluklarının lideri olarak görevlendirdi. Güney Doğu Asya’nın ilk Müslüman teşkilâtları

Endonezya’nın Kukang ve Sambas adlı yerlerinde kuruldu. Zheng He’nin kumanda ettiği seyahatler batı ve doğu dünyası arasındaki bağlantıyı artırdı. Bu da İslâm dünyası ile Güneydoğu Asya’yı birbirine bağladı. Müslümanların bölgedeki varlığı arttı. İslâm’ı seçen toplulukların oluşturduğu siyasî yönetimleri destekledi. Çin’in bu yerel yönetimleri tanıması sağlandı.

Müslümanlar faaliyetlerini baskı altında kalmadan daha kolay gerçekleştirdi. Bundan sonra, yapılan evlilikler ve Müslüman göçmenler İslâm’ın yayılmasına vesile oldu. İslâm’ın yayılmasında en çok emek verilen yerler, bugünkü adlarıyla Endonezya ve Malezya ülkeleri olmuştur. Sadece bu coğrafyada günümüzde 215 milyona yakın Müslüman bulunmaktadır.

Zheng He sadece Çin dışında İslâmiyet’in yayılması için çaba sarf etmedi. Seferlerden vakit bulduğu zamanlarda Çin’de camiler inşa etti. 1413 yılında Xi’deki caminin restorasyonunu gerçekleştirdi. Yedinci seyahatine çıkmadan önce Nanjing’te bir diğer caminin yeniden inşası için gerekli emirleri verdi.

Zheng He’nin İzinden Gidenler

Wang Jinghang, Zheng He’nin filosundaki elçilerden biridir. Wang, filo Kuzey Java açıklarında iken aniden hastalanınca karaya çıkarlar. 10 gün sonra Zheng He hareket etmeye karar verdiğinde Wang Jinghang henüz iyileşmemiştir. Bunun üzerine Wang 10 hizmetçiyle beraber Semerang’ta kalır. O yerli ve Çinli çiftçilere tarım yapma tekniklerini öğretti. Ticarî bilgiler verdi ve İslâm’ı yaydı. Tedavisi bitmesine rağmen Semerang’tan ayrılmadı ve 78 yaşına kadar burada yaşadı. Yerli insanlar onu “İslâm’ın imamı ve Zheng He’nin elçisi” olarak andı. Zheng He’nin açtığı kapıdan ilerleyenlerden biri de Djin Bun’dur (1455-1518). O dönemde bölgede hâkim olan Majapahit ve Siam Krallıkları Müslüman halka zarar veriyordu. Bunun üzerine Müslümanlar ayaklandılar ve zalim yöneticilerin elinden yönetimi aldılar. Djin Bun haklı direnişin lideri oldu. Budizm’e karşı çıkarak İslâm’ı yaydı ve İslâmî bir sultanlık kurdu. Bu devlet, Kalimantan ve Java’da İslâm’ın yayılmasında büyük rol oynadı. Sumatra ve Malakalı Müslümanlar dinlerini yaşamada özgürce hareket edebildiler. 1474 yılında Djin Bun Semerang’a seyahat etti. Camiye gittiğinde Zheng He anısına yapılmış bir suret gördü. Bu suret İslâm’dan önce var olan putperestliğin bir uzantısıydı. Cami İslâmî bir ibadethaneden çok putperest tapınağına benzemekteydi. Keyfiyeti yüksek bir Müslüman olan Djin Bun karşılaştığı bu halden dolayı çok üzüldü. O an Cenab-ı Hakk’a Semerang’ta yeni bir cami yaptırabilmeyi nasip etmesi için dua etti. Bu duasının meyvesi, günümüze kadar ulaşan muhteşem bir cami olarak 1487 yılında tezahür etti.

Zheng He bu başarılara, ihtişama ve saygınlığa nasıl ulaşmıştı? Bunların arkasındaki teşvik edici unsur neydi? Tabii ki sadakat ve azim. Zheng He İslâm’a olan sadakat ve bağlılığını hayatının değişmez düsturlarından biri yaptı. Allah yolunda gayret ve azim gösterdikçe ona uzaklar yakın, ulaşılmazlar ulaşılabilir oldu.

Netice itibariyle, Zheng He’nin İslâmiyet’in yayılması için gösterdiği fevkalade gayret ortadadır. Onun geçmişte yanmasına vesile olduğu kandillerin bir kısmı bazı sebeplerden dolayı günümüzde sönmüş/söndürülmüştür. Fakat İslâm nuruyla dolan kalplerin içindeki İslâm cevheri, bir grup Müslüman tarafından tüm zorluklara rağmen her türlü fedakârlıkla devam ettirildi. Günümüzde bu kandillerin tekrar yanmasına sebep olacak şey, içlerinde mevcut olan cevherde saklı bir şekilde durmaktadır. Osmanlı ülkesinin mirasçıları olarak bizlereyse o kandilleri yakacak cevheri ortaya çıkarmak düşmektedir. Bu da ancak İslâm’ın bizlere bahşettiği iman ve ilim aşkıyla, acıları ve sevinçleri ortak nesiller yetiştirmekle mümkün olacaktır.

Ahmet Halit Kahraman

View Comments

  • Sayenizde ülkelerin milletlerin hiç bilmediğimiz yönlerini öğreniyoruz.yine çok güzel bir ev nüshası olmus , emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum

  • Çok güzel bir metin, ellerinize sağlık, küçük bir sorum olacaktı, bu metnin kaynağı veya kaynakları nelerdir?

Recent Posts

Karadeniz’in Çanakkalesi HARŞİT

Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…

3 hafta ago

İngiltere’den İstanbul Manzarası Mesut İnsanlar Panoraması

Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…

3 hafta ago

Gerze’nin Sevimli Misafiri Balina Aydın’ın İlginç Hikâyesi

Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…

3 hafta ago

Sarayda Kahve Nasıl İkram Edilirdi?

Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…

3 hafta ago

Büyük Selçuklu Sultanlarının Âlimlerle Münasebetleri

Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…

3 hafta ago

Liyakât ve Ehliyet Okulu Enderun İnfografiği

Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!

3 hafta ago