Cennet Bahçesi’ndeki Osmanlıca Kitabeler

Müslümanların göz bebeği mesabesindeki mekânlardan Ravza-i Mutahhara, bilinenin aksine Hücre-i Saadet’in üzerine yapılmış yeşil kubbeli mukaddes mekân değil; burası ile Peygamber Efendimiz ’in (s.a.v.) minberleri arasındaki kısımdır. Daha çok, “Cennet Bahçesi” diye bilinen bu mekân, Osmanlılar tarafından itina ile muhafaza edilmiş, hatta Sultan Üçüncü Selim, iki cihan sultanı Peygamber Efendimiz’e duyduğu derin muhabbeti, Ravza-i Mutahhara’nın sütunlarına nakşettirmişti. Ta ki 1988’e kadar…

Müslümanların gönlünde Kâbe-i Muazzama’dan sonra en çok yer edinmiş mekândır Ravza-i Mutahhara. Medine-i Münevvere ile bütünleşmiş, ilahilerde zikredilmiş, âşıkların yegâne arzusu olmuştur. Gidenler çok iyi bilirler; sanki bu dünyadan değilmiş de cennetten bir bahçesiymiş hissini verir. Arapçada güzel bir tabir vardır; “Şerefü’l-mekân bi’l-mekîn” diye; yani bir yerin şerefi, orada olandan ileri gelir. Medine-i Münevvere ve çevresinde bulunan bütün mukaddes mekânlar gibi Ravza-i Mutahhara da kıymet ve şerefini Fahr-i Kâinat Efendimiz’den (s.a.v.) almaktadır. Ravza-i Mutahhara, Arapça bir tabirdir ki “tertemiz ve güzel bahçe” manasına gelir. “Ravza” kelimesi ayrıca “temel eğitim verilen yer” demektir.
Bugün Arap coğrafyasında anaokullarına “ravza” denilmesi bu sebepledir. Hususî manada, Medine-i Münevvere’de Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) mescidinin içerisindeki hususî alana denir. Hem cennetten bir bahçedir hem de İslâm dininin temellerinin atıldığı yerdir Ravza-i Mutahhara. Resûl-i Zîşan Efendimiz’in (s.a.v.) “Evimle minberim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir!” hadis-i şerifi, buranın ne denli kıymetli olduğunu anlatır bizlere. Nitekim başka bir hadis-i şerifte de “Minberimin ayağı cennettedir.” buyurulması, buranın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha teyit eder.

Ravza-i Mutahhara, Mescid-i Nebevî’nin Neresindedir?

Ravza-i Mutahhara, doğusunda iki cihan serveri Efendimiz’in (s.a.v.) mübarek türbesi (Hücre-i Saadet), batısında minber ve güneyinde Resûlüllah Efendimiz’in namaz kıldırdığı mihrab ile çevrilidir. Kuzey kısmı, mescidin devam eden büyük bölümü olduğu için burasını ayıran bir sınır olmamakla birlikte hududu, beyaz, damarsız mermerli direklerin bittiği nokta olarak kabul edilir. 330 metrekare olan bu alan, doğudan batıya 22 metre, kuzeyden güneye ise 15 metredir.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 136. sayısından (Aralık 2019) okuyabilirsiniz.

Fatih Karaboğa

Recent Posts

Karadeniz’in Çanakkalesi HARŞİT

Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…

3 hafta ago

İngiltere’den İstanbul Manzarası Mesut İnsanlar Panoraması

Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…

3 hafta ago

Gerze’nin Sevimli Misafiri Balina Aydın’ın İlginç Hikâyesi

Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…

3 hafta ago

Sarayda Kahve Nasıl İkram Edilirdi?

Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…

3 hafta ago

Büyük Selçuklu Sultanlarının Âlimlerle Münasebetleri

Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…

3 hafta ago

Liyakât ve Ehliyet Okulu Enderun İnfografiği

Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!

3 hafta ago