Âbide İstanbul Şehrin Taşa Kazınmış Hikâyeleri

Şüphe yok ki İstanbul başlı başına bir güzellik âbidesi. Bir de üzerinde zamanın hikâyelerini taşıyan taş şahitleri var bu şehrin. Tarihin yükünü omuzlayıp, inşa edildikleri sebeplere tutunarak, etrafında cereyan eden olaylara inat, yüzünü göğe dikmiş âbideler onlar…

İstanbul, bir anıtlar müzesi. Her gün önünden geçtiğimiz, niye dikildiğini bilmediğimiz âbidelerin şehri. Bu yazının hikâyesi de oradan çıktı. Çokça gördüğüm ama dikiliş sebebinden bîhaber olduğum İstanbul’daki üç âbidenin yapılış hikâyelerinin peşine düştüm. Sizi de bu yazıyla yolculuğa buyur ediyorum…

Sultan Abdülhamid Han’ın Denize Atılmış İmzası

İstanbullular için vapur, vazgeçilmez bir ulaşım aracı. Onunla sadece gitmek istediğiniz yakaya ulaşmazsınız, İstanbul’da yaşadığınızın farkına varırsınız. Boğazın güzellikleri serilir önünüze; kıyıdaki yalılar, tarihî yapılar dizilir peşi sıra… Martılar, hatta talihliyseniz yunuslar, yolculuğunuza eşlik eder.

Kadıköy’den biniyoruz bu sefer vapura. Çok zamandır Kadıköy binişli ve inişli vapur yolculuklarımda görüş mesafemde uzunca zaman kalan dalgakıran ve ortasındaki âbide dikkatimi çekmiştir. İlçeye gelip giderken deniz ulaşımını kullananların muhakkak âşina olduğu bir mahal. Burası Haydarpaşa Mendireği yani dalgakıranı diye biliniyor. Dalgakıranın komşusu da İstanbul’un en bilindik simgelerinden Haydarpaşa Garı.

Şiddetli rüzgârın yüzümüze vurduğu vapurdan, mendireği ve üzerindeki âbideyi seyreylerken yapıların tarihî arka planını da aktaralım: Anadolu demiryollarının başlangıç noktası Haydarpaşa Garı’nın ilk istasyonu küçük, basit bir binaydı. 1873’te işletmeye açılan bu demiryolu, Haydarpaşa-İzmit arasında işleyen bir banliyö hattı ölçeğindeydi. Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında, demiryollarının gitgide yoğunlaşan trafiği sebebiyle mevcut tesisler yetersiz kalmış ve ihtiyacı karşılayacak yeni tren garı (bugünkü gar binası) ve liman kompleksi planlanmıştı. Fakat Marmara Denizi’nin güçlü akıntısı sebebiyle Haydarpaşa sahiline herhangi bir yapı inşa etmek oldukça zordu.

Projeleri gerçekleştirmek için Haydarpaşa sahilini güvenli hâle getirmek, bunun için de ilk önce bir dalgakıran yapmak şarttı. Bu sebeple 600 metre uzunluğunda bugünkü mendireğin inşasına 1899’da başlandı. Ve mendireğin ortasına da devrin sultanı İkinci Abdülhamid Han’ın cülusunun 25. yılı hatırasına bir âbide dikildi. “İkinci Abdülhamid Anıtı” diye anılan sütun, yekpare mermerden. Kara tarafında bir tuğra ile kitabe, deniz tarafında ise arma ile süslenen yapının mimarı, Alexandre Vallaury idi. Maalesef bugün âbidenin kitabesi kayıp. Anıt, dalgaların ve yılların deformasyonuna uğrasa da büyük sultanın Marmara’daki imzasını ve hatırasını taşımaya devam ediyor…

Yeterince boğaz havası aldıysak eğer, uzaktan siluetini görmeye başladığımız Topkapı Sarayı’na çevirelim çehremizi. Vapurdan indik, Gülhane üzerinden saraya vardık, kendimizi ikinci avluda bulduk bile…

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 186. sayısından (Şubat 2024) okuyabilirsiniz.

Tunahan Kanıcı

Recent Posts

Ölüm Yürüyüşünden Zaferle Dönenler Kore’de Türk Esirleri

Kore Savaşı'ndaki Türk askerin disiplin ve dirayeti, Amerikan ordusunun oldukça dikkatini çekmiş ve araştırma konusu…

4 gün ago

Bizans’ta Katalan Komutan Roger de Flor

Roger de Flor... Kimi zaman iyi bir kumandan, kimi zaman bir hain olarak anıldı. Bir…

4 gün ago

Dağlardan Çöllere Uzanan Serinlik: Buz Ticareti ve Karcılar

Tarih kitapları, kar hakkında bilgi verirken daha çok onun olumsuz rolünden bahsederler ve bu konuya…

4 gün ago

Ortamahalle’den Ortahisar’a Trabzon Günlüğü

Şimdi bu dönüşümün ortasında, eski ve yeni Trabzon arasında bir köprü kurarak; anılarımı ve şehri,…

4 gün ago

İsmi Satır Aralarında Kalmış Bir Büyük Hattat Akşemseddinzâde Mehmed Zeynüddin

Bazı mürekkepler vardır ki çok iz bıraksalar da kendileri görünmezler. İsimleri satır aralarında gizli kalmış,…

4 gün ago

İlimle Yükselen Medeniyet Selçuklular

Tarih sahnesinde öyle devirler vardır ki yalnızca kılıçla değil, kalemle de hüküm sürülür. Selçuklu asrı,…

4 gün ago