Adı gibi kendisi de “hür”, müteşebbis ve fakat hemen her deha gibi bir köşede sıkıntı, keder, yalnızlık ve tabi borç İçinde ölüp giden bir kahramandı Vecihi Bey; her türlü meşakkat ve engele göğüs geren “hür bir kuş ”tu…

Ülkemizde havacılık sanayiine dair ilk teşebbüsler 7 Eylül 1925’te Millî Müdafaa Vekâleti ve Alman uçak yapımcısı Junkers Flugzeugwerke GmbH ortaklığıyla kurulan TOMTAŞ yani “Tayyare, Otomobil ve Motor Türk Anonim Şirketi”nin teşkiliyle gerçekleşti. Fakat elbette bu tarihten önce de havacılık sahasında gerek teşkilatlı gerek dağınık girişimler görülmüştü. Birinci Balkan Harbi’nden itibaren Trablusgarp’ta, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen bütün cephelerinde ve İstiklal Harbi’nde uçak kullanılmıştı. Yazık ki bu teşebbüsler ve tecrübeler, işi sivil ya da devlet destekli bir havacılık sanayiine dönüştürmeye yetmedi.

Bu nevi teşebbüslerin Avrupa’dan belli bir zaman sonra ve ancak kısıtlı tecrübe ve teknolojiyle sürdürülebildiği o ilk devrelerde ön plana çıkan birkaç isim vardı: Mülazım-ı Evvel Cemal Bey (Durusoy) ve elbette aldığı “soyisim”le müsemma bir adam: Vecihi HÜRKUŞ.

Vecihi Bey hakkında, görebildiğimiz bir istisna dışında maalesef kerli ferli pek çok ansiklopedimiz sessiz kalmayı tercih etmiş. Vaktiyle cesaret ve serazatlığı (tasasızlığı) sebebiyle yine böyle kayıtsızlık ve ilgisizlik duvarına çarpan Hürkuş’un ilginç bir hatırası var. Vecihi Bey’in aklına bir gün bizzat kendi uçağını yapmak fikri düşer. Projesini hazırlar; Kuvâ-yı Hevâiyye Müfettişliği tarafından görülen ve “kâbil-i tatbik” yani “tatbik edilebilir” onayı alan projesini heyecanla hayata geçirmeye koyulur. İzmir Seydiköy Hava Mektebi’nde -bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı- 1924’te Yunanlılardan ganimet olarak ele geçirilen uçak motorlarından yararlanır ve gece gündüz çalışmak suretiyle ilk Türk uçağını imal eder. Türlü sıkıntı ve engellerle karşılaşır Vecihi Bey. Ama onun “dönmez bir yüzü vardır”; tamamlanan uçağını (ki adı “VECİHİ K-VI”dır) 28 Ocak 1925’te uçurur. Evdeki hesap yine çarşıya uymaz! Her anlamda ayağı yerden kesilen bu hür-endiş adamı bekleyen tuhaf, hatta gülünç bir son vardır. Hikâyenin geri kalan kısmını, o dönemde bu ilginç “son”u duyup kendisiyle görüşmeye giden “Resimli Ay” dergisinden okuyalım; buyurun: …

Yazının devamını Yedikıta Dergisi Mart (55. Sayı 2013) sayısından okuyabilirsiniz.

Harun Tuncer

Recent Posts

Kars Müdafaası ve Kanada’ya İlham Veren Kahramanlık

Anadolu’nun Kafkaslara açılan kapısı Kars, Kırım Harbi’nde destansı bir mücadeleye sahne olmuştu. Rus ordusunun bütün…

1 ay ago

Buzlar Altında 33 Yıl

Andree ve iki yol arkadaşı, 1897 yılında hidrojenle dolu balonlarıyla Kuzey Kutbu’nu aşmayı hayal ederek…

1 ay ago

Mavi Gözlü Aynu’z-Zerka

Medine-i Münevvere’nin su ihtiyacının temin edilmesi için, Emevîler devrinde, birtakım çalışmalar yapıldı. Şehrin yakınlarında bulunan…

1 ay ago

Aydın’da Bir Osmanlı Mirası Cihanoğlu Camii

Bu defa yönümüzü, Aydın’ın kalbinde yer alan asırlık bir yapıya çeviriyoruz: Cihanoğlu Camii…

1 ay ago

Beşiktaş’ın Zirvesinde Bir Ziynet Beşiktaşlı Yahya Efendi

Buyurunuz, Yahya Efendi’nin sadece Beşiktaş sırtlarını değil, gönülleri de yeşerten menkıbesini satırlarda arayalım…

1 ay ago

Osmanlı Avrupa’ya İlk Nasıl Ayak Bastı?

Rumeli’ye geçişin kahramanlarından Gazi Süleyman Paşa, Osmanlı tarihine “Rumeli Fatihi” olarak adını yazdırırken; Osmanlı neferlerinden…

1 ay ago